'İngilizler savaşı engelleyebilirdi. Bu güçleri vardı. Ancak bunun yerine Yunan Ordusu'na sürekli destek vererek savaşı körükledi. Biz Hint Müslümanları, her zaman Türk Ordusu'nun zaferi için dua ettik. Şimdi ise bu kutlu zafer için Allah'a hamd ediyoruz. Ben buradan, Mustafa Kemal'in ve Türk Ordusu'nun önünde saygıyla eğiliyorum. Bu zafer yalnızca Mustafa Kemal'in zaferi değildir. Tüm mazlumlar dünyasının zaferidir.'
Muhammed Ali Cinnah
Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü 20. Genel Konferansı, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün doğumunun 100. Yılı dolayısıyla, 1981’in tüm dünyada Atatürk Yılı olarak kutlanması kararını almıştı. Kararın gerekçesinde göze çarpan bir madde vardı: “UNESCO’nun üzerinde çalıştığı tüm alanlarda olağanüstü bir devrimci olduğunu göz önünde tutarak ve özellikle sömürgecilik ve emperyalizme karşı açılan savaşların ilk lideri olduğu inancı ile…”
UNESCO, Atatürk’ün tarihsel rolünü böyle tanımlamıştı. Çünkü 1918’e gelindiğinde Asya ve Afrika kıtalarının neredeyse tamamı sömürgeleştirilmişti. Sıra Türklere geldiğinde Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde verilen Kurtuluş Savaşı’yla emperyalizm yenilgiye uğratılmış ve Türkiye bağımsızlığını kazanmıştı.
Sıra çoktandır iktisadi olarak emperyalist güçlerin yarı sömürgesi olarak yaşayan, siyasal kararlarını bağımsız bir şekilde alamayan Osmanlı Devleti’ne gelmişti. 1908’de İttihat ve Terakki önderliğinde yapılan Hürriyet Devrimi bu sürece yönelik bir tepkiydi. Bu tepkinin sonuçları Osmanlıların emperyalizm destekli iç isyanlarla, ekonomik krizlerle ve savaşlarla boğuşmasına neden oldu. Emperyalist sistem İttihatçıların önderliğindeki Osmanlı Devleti’nin bağımsızlık eğilimini affetmedi.
Trablusgarp’tan Balkanlara, I. Dünya Savaşı’nda Çanakkale’den Kafkaslara, Hicaz’dan Bağdat’a kadar imparatorluğunu korumak için dövüşen Türk milleti 30 Ekim 1918’de imzaladığı Mondros Mütarekesi’yle Büyük Savaş’tan yenik ayrıldı. İngiliz ve Fransız emperyalizminin mütarekeden sonra ana hedefi Osmanlı Devleti’ni yıkmaktı ama asıl amaçları Türkleri devletsiz ve ordusuz bırakarak diğer Asya ve Afrika halkları gibi sömürgeleştirmekti. 1912’de Balkanlardan atılan Türkler 1922’de de ya Anadolu’dan atılacaklar ya da bir sömürge halkına dönüşeceklerdi. Mustafa Kemal Paşa’nın Samsun’a çıkışıyla başlayan mücadele emperyalizmin bu siyasetine karşı Türk milletinin bağımsızlığını savunmayı esas aldı. Yoksa I. Dünya Savaşı’nın ardından imzalanan Mondros Mütarekesinin ardından başlayan işgallere karşı yerel direnişler alevlenmişti. Mühim olan bu çoban ateşlerini birleştirmek ve tek bir gayeye odaklamaktı. 19 Mayıs’ta Mustafa Kemal Paşa’nın Samsun’a çıkışının esas nedeni de budur. Milli Mücadele’yi siyasal ve askeri önderlikle ve radikal devrimci bir programla buluşturma süreci Samsun’a çıkışın ardından Amasya’da askeri önderliğini Erzurum ve Sivas Kongrelerinde de sivil önderliğini yarattı. Kongrelerde mücadelenin amaç, kapsam ve hedefleri belirlendi ve 23 Nisan’da kurulan TBMM ile bu yurtsever devrimci hareket devletleşti. 1921-1922 döneminde verilen askeri mücadele TBMM hükümetini ve ordusunu korumaya yönelikti. İnönü Muharebeleriyle rüştünü ispat eden TBMM ordusu Sakarya Meydan Muharebesi’nde kazandığı başarıyla yok olamayacağını bütün dünyaya gösterdi. Şimdi sırada emperyalist işgali sona erdirme ve işbirlikçi saltanat rejimiyle hesaplaşmasına gelmişti.
Büyük Taarruz’un 26 Ağustos’ta başlamasının ardından Türk Ordusu tarafından cephesi yarılan düşmanın son umudu da Dumlupınar’da bundan 102 yıl önce tükenmişti. 30 Ağustos Başkomutanlık Meydan Muharebesi Kurtuluş Savaşı’nın zaferle sona ermesini sağlayan tayin edici bir aşamasıydı. Muharebeye bizzat Başkomutan Mustafa Kemal Paşa komuta ettiği için Başkomutan Meydan Muharebesi olarak anılan bu muharebenin sonucunda 9 Eylül’de İzmir’e girilecek ve 18 Eylül’de Yunanlılar Anadolu’dan tamamen temizlenecekti.
"En büyük düşman, düşmanların düşmanı ne falan ne de filan millettir. Bilakis bu, adeta her tarafı kaplamış ve saltanat halinde bütün dünyaya hakim olan kapitalizm afeti ve onun çocuğu olan emperyalizmdir"
(Hakimiyet-i Milliye Gazetesi, 20 Temmuz 1920)
Peki Yunan ordusunun yenilerek Anadolu’dan atılmasıyla savaşın sonu gelmiş miydi? Hayır. Çünkü........