Paris 2024’ün ardından: Doğayı aşmak mı, reddetmek mi?

Tam 100 yıl sonra bir kez daha Paris’te düzenlenen olimpiyat oyunları, Soğuk Savaş döneminde 1980 Moskova Olimpiyatları’nın ABD öncülüğünde bir grup ülke tarafından boykot edilmesi ve buna 1984 Los Angeles Olimpiyatları’nın Sovyetler Birliği’nin başını çektiği Doğu Bloku ülkelerinin boykotuyla yanıt verilmesi dahil, tarihin en tartışmalı spor organizasyonlarından biri olarak başladı ve bitti. Yalnızca televizyon izleyicilerine hitap eden ve nehir kenarındaki tribünlerde oturanların tam anlamıyla kavrayamadığı açılış törenine damga vuran LGBTİ teması çeşitli tepkiler toplarken, kapanış töreni ise yalnızca stadyumdaki izleyiciler için tasarlanmış gibiydi. Çünkü bu kez de televizyon başındaki milyonlarca insan, çok da göz okşamayan dansçılar görmek dışında pek bir şey anlayamadı. Bu durum da doğal olarak bir kıyaslamaya yol açtı ve özellikle sosyal medya platformlarında Beijing 2008’in açılış ve kapanış törenlerinin görkeminden mecburen bolca söz edildi. Yorumların tamamına yakını Beijing’de düzen ve kontrolün, Paris’te kaos ve dağınıklığın olduğunu ifade ediyordu.

Seine Nehri’nin kirli suyunda yüzmek zorunda kalınca mikrop kapıp hastalanan triatlon atletlerinden kadınlar boks karşılaşmalarında ringe çıkan “erkek” boksörlere kadar bir dizi skandalın ne yazık ki leke düşürdüğü olimpiyat oyunları, insan gücünün ve insan yeteneğinin doğayı aşması değil, Uluslararası Olimpiyat Komitesi’nin XY kromozomu dahil, doğayı ve cinsiyetleri reddetmesiyle tarihe geçti. Diğer yandan özellikle Çinli sporculara doping testleri üzerinden uygulanan baskı da dikkat çekti. Örneğin Çinli yüzücüler ortalama 21 teste tabi tutulurken ABD’li yüzücülerin yalnızca........

© CGTN Türk