1973’ten beri, milletvekilliği, bakanlık ve üst yönetim görevleri almış bir politikacı ve siyaset yazarıyım. Son bir yılda AK Sarayın (Tek Adamın) anayasaya, yasalara, Devletin ve TBMM’nin hak ve hukukuna ve geleneklerine aykırı partizanlığın ve ettiği sözlerin benzerini daha önce bir başka Cumhurbaşkanından, ne duydum ne de okudum.
Tek Adamlık gücünü yitirme duygusu artık o duruma gelmiş ki, bırakın muhalefet eden diğer parti liderlerini, kendisini AK Saraya kadar getiren, Milli Görüş politikacılarını en ağır şekilde eleştiriyor ve suçluyor.
Bizim gibi özellikle Müslüman ülkelerde, demokrasiyi “sadece sandık” sanan politikacılar, bir konuda çok erken ustalaşırlar: “seçmenin hafızası yoktur, yanlışı da, haksızlığı da unutur, yeter ki, karnı doysun”. R.T. Erdoğan da, oyunu artırdığı her seçim sonrası “yola devam” derken, sözde “ileri demokrasi” dese de, o yol artık, “dediğim dedik, çaldığım düdük” yolu oldu.
Zaten yolun başında, O dememiş miydi, “demokrasi bizim için amaç değil, hedefe giden yolda araçtır”* 17-25 Aralıkta başlayan paralel devlet savaşına kadar da, 2007 seçimi ve 2010 anayasa değişikliği dahil her oylamada AK Sarayın “ne istediler de vermedik ve aldatıldık” dediği Hizmet Hareketi (FETÖ........