“Geçmiş Asla Tamamen Yok Olmaz” |
Sevgili Philipp Sarasin, bu yıl Türkçeye çevrilen 1977 adlı kitabınız benim için özel bir anlama sahip. Üç yıldır, Avrupalı düşünürlerin hayat hikâyelerini kayda geçirmeyi hedefleyen The Past is the Future adlı kitap, sergi ve belgeselden oluşan uluslararası bir kültürel bellek projesinin direktörüyüm. Bellek benim için öteden beri vazgeçilmez bir tutku. Ben esasen, tarihsel gerçeklerden ziyade "hatırlamanın" kendisini önemsiyorum. Bir başka deyişle hakikatle değil, performansla ilgileniyorum ve aslında hatırlamanın kendisinin başlı başına bir hakikat olduğuna inanıyorum. Peki siz "bellek" ve "geçmiş"le nasıl ilişkileniyorsunuz? Bunu hem kişisel hem de kuramsal bağlamda soruyorum.
Bu soru için teşekkür ederim; çünkü elbette tarihyazımı yapmanın ve geçmişi hatırlamanın kalbine dokunuyor. Çoğu akademik-olmayan hatırlama biçiminde, eylemin kendisi, performans ön plandadır; hatta belki de ritüel, anma töreninin daima aynı olan biçimi (çelenk koyma, konuşmalar, konserler, geçit törenleri vb.). Bunun özünde yanlış olan bir şey yok; tam tersine, 8 Mayıs’ın Avrupa’da savaşın sona erdiğini anma günü olması ya da ABD’de Martin Luther King Günü gibi böylesi ritüelleşmiş anmalar, savaş ve baskıyı hatırlatmak gibi önemli siyasal işlevler de görebilir. Kaybolacak olsalar, bu toplumsal açıdan sorunlu bir değişimin alarm verici bir işareti olurdu. Ama tabii, kazananları yücelten ve kaybedenleri unutulmaya terk eden anma ve hatırlama biçimleri de var; ya da tarihsel gerçeklikten -tarihçilerin kaynaklardan yeniden kurabildiği gerçeklikten- çok uzaklaşan tarihsel hatırlama biçimleri. Başka bir deyişle, performans olarak hatırlamanın tarihsel gerçeklikten fazla uzaklaşmaması gerektiğini düşünüyorum; aksi takdirde bugün (ve gelecekte) ideolojik amaçlarla kolayca kötüye kullanılabilecek bir eyleme dönüşür.
Walter Benjamin ve Svetlana Boym "tarih meleği (angelus novus) ve geçmişin devrimci işlevine", Frederic Jameson ve Enzo Traverso ise "geçmişin metalaştırılmasına ve bellek turizmi"ne dikkat çekiyorlar. Sizce geçmişin devrimci bir işlevi var mı? Öte yandan bugün geçmişin metalaştırıldığını ve bir bellek turizminin ortaya çıktığını söyleyebilir miyiz?
Bir yandan, yukarıdaki yanıtımdan devam edebilirim: hafıza turizmi, tarihsel gerçeklikle artık gerçekten ilgilenmeyen, yalnızca eylemin kendisine -bir anma gününün çeşitli performanslarına vb.- çekilen ritüelleşmiş hatırlamanın tezahürlerinden biridir. İdeolojik........