Ankara’dan Birkaç Rant Hikâyesi

Kuşkusuz Ankara’da burada anlatıldığı gibi, maruz kalma, şikâyet etme döngüsünden çıkarak yaşayanların sayısı çoktur. Ama onların da etrafında hayatı daraltan böyle rant hikâyeleri vardır mutlaka.

Ankara’da uzun zamandır mühendislik yapıyorum. Yakın sosyoekonomik sınıf ilişkileri içerisindeki arkadaşlarımızla benzer bir meyli ben de ilk yıllarımda takip ettim. Birçoğumuz henüz ekonomik birikim yapmadığımız dönemde kiraların ucuz olduğu kentin İstanbul Yolu çıkışına yakın Eryaman gibi bir yerde yaşamaya başlar ve yıllar içerisinde Eskişehir Yolu çıkışına doğru bir yerlere geçiş yaparız. Ev satın almanın hâlâ mümkün olduğu bu yıllarda şehrin daha mutena denilen bu tarafında bir siteden ev almaya, kiralamaya çalışırdık. Otoparkla çok noktadan kilitlenebilen çelik kapı arasındaki bu geçişte mutena bir muhitte olmanın duygusunu yaşamak isteriz. Bu kısa süreli huzur ve seçkinlik duygusu için birkaç kat fazla bedel ödemeye de kendimizi hazır hissederiz.

Ankara’yı bir metropol olmaktan çok, yaklaşık on adet orta büyüklükte Anadolu kentinin yan yana yerleştirildiği, ortasında bir alışveriş merkezinin kamusal alan olarak yükseldiği küçük şehirlerin montajı bir büyükşehir olarak görmek olanaklıdır. Örneğin on tane Kırşehir, Çorum veya Kütahya’yı kopyalayıp yapıştırdığınızda böyle bir kent elde edebilirsiniz. Melih Gökçek’in çok uzun yıllar devam eden, kasveti nedeniyle göründüğünden de uzun süren hanedanı, kentin bir metropol olmaktan daha da uzaklaşıp böyle bir montaj şehir olmasına yardım etti. Gökçek uç uca birbirine dikilen kentler arasındaki dikiş izlerini gizlemek için de onlar arasına otoyollar yerleştirdi. Ankara’da trafiğin görece rahat olduğuna yönelik kanaatin nedenlerinden birisinin de böyle bir utancı örtme girişimi olduğu iddia edilebilir. Kent sakinleri tipik bir Anadolu kentinden diğerine geçtiğini anlamasın diye trafik ışıkları da kaldırılarak, yağmurlarda küçük göletlere dönüşen sayısız alt geçit yapıldı. Bu durumda orta ve üst gelir düzeyindeki kent sakinleri için Ankara’da hangi semtte yaşadığının çok bir önemi kalmadı. İşyerinden veya çalıştığınız devlet dairesinden arabaya binip, otoyol üzerinden asayişini bizzat temin ettiğiniz bir siteye girdikten ve çelik kapınızı defalarca kilitledikten sonra Netflix’te kaldığınız yerden devam edebilirsiniz.

Ankara’nın Cumhuriyet’in ilk yıllarından başlayarak böyle bir boşluğun, temelsizliğin üzerine bir yerleşke gibi kurulması tasarısından başlayarak bu eğilim fark edilebilir. Şehrin en eski resimlerine bakıldığında ilk yükselen binalar arasında yer alan Çankaya Köşkü ve Ulucanlar Cezaevi aynı karede görülebilir. Fakat Yakup Kadri Ankara’nın bu resimlerde........

© Birikim