Küçülmenin Epistemolojik Ufukları: Zamanı ve Mekânı Ütopyayla Bükmek

Cogito’nun 117. ve 118. sayıları “Küçülme, Nasıl?” ve “Küçülme Sanatı” başlıklarıyla çıktı. Akademik alanda esas olarak politik ekoloji ve ekolojik iktisat disiplinlerinden doğan ve beslenen, geliştikçe farklı literatürlerle de ilişkiler kurarak teorik dünyasını genişleten küçülme (degrowth) perspektifi, köklerinin diğer ucunu da önemli bir aktivist ve entelektüel geleneğe borçlu. Bu anlamda bu iki sayının hedeflediği kapsamda bir derleme dosya hazırlamak, halihazırda hem akademik hem de aktivist alanda hızlı bir ivmeyle ‘büyüyen’ ve içinde aktif pek çok tartışmayı barındıran bir literatür için çok kolay bir iş değil. Bu açıdan daha başlangıçta iki sayının da edisyonlarının hakkını vermek gerek; zira küçülmeye dair ana argümanları, alan içindeki temel tartışma başlıklarını, angaje olduğu farklı literatürlerle arasındaki teorik çeşitliliği ve kavram dağarcığını, bunlarla birlikte yeni disiplinlerle yakınlaşma ve ittifak olasılıklarını etraflıca ele alıyorlar. Bunu ayrıca her iki sayıdaki ana tartışma odaklarını birbiriyle başarıyla konuşturarak ve buna iyi hizmet eden makale sıralamalarıyla yapıyorlar.

Çoğunlukla felsefi tartışmalara ağırlık veren bir dergi olarak Cogito’nun küçülme perspektifini bu denli kapsamlı ve derinlikli iki sayıyla ele alması birikim krizi, politik temsiliyet krizi ve ekolojik krizin farklı veçhelerini giderek derinleşerek yaşadığımız çoklu krizler çağında küçülmenin hem akademik araştırmacılara hem de anlam ve eylem kaygısı güden tüm bireylere ne denli kritik bir kesişim alanı sunduğunu gösteriyor. Bu bağlamda Türkiye’de tanınırlığı son 10 yıldır giderek artan ancak hala hem akademik hem de aktivist çevrelerde yeterince sesini duyuramayan küçülme perspektifinin, Cogito gibi toplumun daha geniş kesimlerine ulaşma imkânı olan bir dergide yer almasının perspektifin bilinirliğine ve tartışma alanlarına önemli bir katkıda bulunacağına düşünüyorum. Her iki sayıda da yer alan hem özgün metinlerin hem de çeviri metinlerin özenli derlemesi, Türkiye bağlamında küçülme perspektifinin nasıl araçsallaştırılabileceğine dair önemli tartışma odakları sunuyor. Böylelikle küçülmeye sadece görünürlük değil aynı zamanda ülke çapındaki çevresel ve toplumsal adalet mücadeleleriyle ortak bağlam ve meramlarını göstererek ittifak ve dayanışma olanağı sağlıyor.

Ben bu yazımda “Küçülme, Nasıl?” başlıklı ilk sayının on makaleden oluşan ana dosya metinlerine odaklanacak olsam da her iki sayının da hem ana dosya metinlerinin hem de söyleşi ve kitap eleştirisi yazılarının birbirlerini cevaplar ve tamamlar nitelikte olduğunu belirtmek gerek. Özellikle ilk sayının Şeyda Öztürk, ikinci sayının ise Ceyhun Gürkan tarafından kaleme alınan giriş yazıları; küçülme perspektifinin ana hatlarıyla ne ifade ettiğini, teorik ve pratik düzlemlerde halihazırda bulunduğu konumunu ve hangi bağlamlarda gelişmeye ihtiyacı olduğunu son derece kapsamlı ve özlü bir şekilde aktarıyor.

Başlarken dosyanın başlığına değinmek gerekir: “Küçülme, Nasıl?” hem bu sayıdaki makalelerin özelinde hem de küçülme literatürünün halihazırda bulunduğu kesişim noktası itibariyle çok kilit bir soru. Zira bu sayıdaki ana vurgu, genelde çokça yapıldığı üzere bir ‘varış noktası olarak’ küçülmeyi tartışmaktan ziyade, küçülmeye ‘vardıracak’ ekonomik ve toplumsal süreçleri ve olanakları, ama en önemlisi de bu dönüşümü getirecek politik mücadele stratejilerinin ‘nasıl’ına yapılmakta.

Bu ‘nasıl’ sorusuna yaklaşımın farklı perspektiflerini henüz başlangıçta haritalandırmak gerek; zira ekososyalist ‘planlamacılardan’, yeşil ekonomi arka planlı ‘Adil Geçiş’çilere, bu seçkideki belki de yeşil ekonomi tahayyülleriyle en çok yolu kesişen ancak kendini solda ve hatta sosyalizmle ilişkide konumlayan ‘ekomodernistlere’ ve küçülmenin ‘müzmin reformist reformcularına’ kadar, küçülmenin ‘nasıl’ına dair pek çok izlek ve olasılık tartışan gruplar mevcut.

Bugünü Kuran Ütopyalar: Ölçek Sorunu ve “Öte-mekânlar”

Küçülmeciler –her ne kadar kapitalist sistemin eleştirisini bütünlüklü yapmamakla eleştirilseler de– topyekûn değişecek bir kapitalizm dışı toplum düzeni tahayyül ettiklerinden bunu temelde ekonomik, politik ve toplumsal dönüşüm sac ayaklarıyla kurguluyorlar. Ekonomik olarak biyofiziksel sınırlarla uyumlu bir üretim tarzı ve üretim ilişkileri, politik olarak yerel ölçekli, çoğulcu ve katılımcı bir demokrasinin kolektif olarak bu üretimin niteliğine ve niceliğine karar verdiği bir model ve toplumsal olarak bunları ‘büyüme kavramından sömürgesizleştirilmiş ve özgürleştirilmiş’ yeni toplumsal dönüşüm tahayyülleriyle (gönüllü sadelik, dayanışma ve yerelcilik gibi) planlıyorlar. Bu bağlamda üçülmeye geçiş sürecinin ontolojik olarak ‘pratik edildikçe geleceği yaratan’ bir şekilde kurgulanması ve peşinden getirdiği –yine ölçekle de kesişen– uzam-zamansal sorunları uzun süredir tartışılıyor.

“Küçülme, Nasıl?” sayısının giriş makaleleri bu sac ayaklarından toplumsal dönüşüme odaklanıyor ve küçülmenin önemli tahayyüllerinden “ütopyacılığın” kazandıracakları ve açmazları, başlıca dönüşüm stratejilerinden olan “yerellik” ve bunun etrafında ortaya çıkan ölçek sorununa odaklanıyor.

Kallis ve March’ın dosyayı açan makalesi, küçülme düşüncesinde ütopyacı tahayyüllerin ne kadar kritik bir yerde olduğunu ve ütopyacılığın romantize edilmiş bir gelecek kurgusuna tutunmaktan ibaret olmadığını vurgulayarak sayının geri kalanındaki ‘geçiş’ tartışmalarına önemli bir giriş yapıyor. Yazarlar, Ursula K. Le Guin’in Mülksüzler romanındaki kapitalist ve mülklü Urras gezegeni ile komünist-sosyalist pratiklerle yaşayan Anarres gezegeninden hareketle, ütopyacı tahayyüllerin “mutlu ve nihai bir son durum” değil, sürekli üretilmeye ve dönüştürülmeye devam eden ve geçmişin hafızası ve bugünün pratikleriyle geleceğin aktif bir şekilde –ve eşzamanlı– üretilebildiği bir eylem stratejisi olduğunu vurguluyorlar. Bu noktada da Kallis ve March, David Harvey’nin ve Neil Brenner’ın toplumsal dönüşüm süreçlerinin “uzamı nasıl yarattığı”na dikkat edilmesi konusundaki uyarılarını temel alarak, kapitalizmdeki yerel-ulusal-küresel gibi ayrımların küçülmede dikkatlice kurgulanmazsa bu yeniden üretilme tehlikesine değiniyorlar. Özellikle küçülmenin yerellik ilkesi bağlamında diğer makalelerde de farklı kavramsal çerçevelerle kendine yer buluyor bu tartışma.

Ceyhun Gürkan ise geçiş sürecini ontolojik ve epistemolojik olarak genişleterek, eleştirel politik iktisat geleneği ve politik sosyolojiden aldığı teorik çerçeveler ile postkolonyal politik iktisat ve küçülme arasında bir diyalog kurmak istiyor. Politik sosyoloji ile postkolonyal politik iktisat arasındaki köprüyü ise bugüne kadar küçülmenin ilişki kurmaktan geri durduğu Michel Foucault’nun “heterotopya” kavramını kullanarak kuruyor. Küçülmeyi şimdinin içinde bir “heterotopya” veya bir “öte-mekân” olarak sunmanın, onu siyasi mücadele sürecinde daha net bir yerde ve “bugünün parçası” bir yerde konumlandırabileceğini iddia ediyor. Postkolonyal iktisat eksenindeyse Gürkan, Foucault’nun “sistem içiyle sınırlı yönetimsellik analizini” ve öte-mekân kavramsallaştırmasını, Kalyan Sanyal ile “sistem dışına” taşıyan bir çerçeve çiziyor.

Bugünün pratikleriyle geleceğin inşasına yönelik bu bakış, bu derlemedeki makalelerde de sıkça referans verildiği üzere küçülmeciler arasında en çok André Gorz’un “reformist olmayan reformlar” ilkesiyle kendine yer buluyor. Bu bağlamda kapitalizm içinde bir ‘Truva atı’ olarak görev yapacak ütopyacı – hatta “antopyacı (nowtopia)” tahayyüller ile sistemi içerden değiştirmek üzerine kurulu bu bakış açısı, bahsi geçen pratiklerin yerelliği ve özgüllüğü itibariyle kolektif bir şekilde ve hızlıca gerçekleşmesi gereken bir dönüşüm için büyük bir soru işareti oluşturuyor. Negatif çağrışımlı bir “güdümlü füze (missile word)” isme sahip olmakla övünç duyan küçülmeciler (özellikle degrowth kelimesindeki de- ön ekine bilinçli olarak sahip çıkarak sistemi tersine çevirme gayretlerini vurguluyorlar) tam bu noktada dönüşüm kervanını yolda düzmeyi hedeflediklerinden bir epistemolojik çıkmaza düşüyorlar.

Mütereddit bir Müttefik: Ekososyalizm ve Planlamacılar

Bu stratejiye son derece eleştirel bir yerden yaklaşarak, küçülmenin hem geçiş hem de varış noktasında nasıl ve hangi mekanizmalarla yönetileceğine yönelik bir diğer ‘nasıl?’ görüşü “planlama” tartışmaları ekseninde yükseliyor. Planlamacılar adeta bir fay hattı olarak küçülmenin ekonomik, politik ve toplumsal dönüşüm ayaklarına dair ekososyalist planlamacı geleneğin hem küçülmeye geçişte hem de küçülme toplumunun idame ettirilişinde “reformist olmayan reformcu” küçülmecilerden çok daha sistematik ve pratik bir uygulama alanı ve teorik birikim sunduğunu savunuyorlar. Küçülme ve planlamacı ekonomik ve politik düzenin sunduğu olanaklara dair yazılmış en........

© Birikim