Gezi ve şiir

Tam 11 yıl önce ülkemizin her yanında karış karış satılan toprakların, sermayeye hizmet etmek için yakılan, kesilen ormanların, parsellenen kıyıların ve bu talan alanlarında yerlerinden edilen tüm canlıların kalbi Taksim’de mucize gibi yıllara meydan okuyan küçücük bir parkta atmaya başladı. Gezi Parkı kentin merkezinde, tamamı betonla kuşatılmış koca bir meydanın kıyısında kendi halinde bir nefeslik alan. 11 yıl önce yakın tarihimizin en şanlı, en samimi, en haklı ve geniş katılımlı direnişi sayesinde bugün hâlâ yerli yerinde.

Her nasılsa kaderi o zamana kadar az ilerisindeki İstiklal caddesinde bir zamanlar yol boyunca karşılıklı sıralanan asırlık ağaçlarla benzeşmemiş; oradaki birkaç ağacın gölgesi cömertçe yaşlıya, çocuğa, güvercinlere, öğle arasında güneşe yüz çevirmek isteyen çalışanlara, banklarda kentin telaşına inat tembellik eden gençlere kucak açıyordu. Bir anda doymak bilmeyen bir iştahla beton ekonomisine yeni çirkinlikler sunmaya niyet edenlerin göz dikmesiyle toplumun isteklerini, iyiliğini, rızasını yok sayan tüm kararlar ve uygulamalarda olduğu gibi herkes uyurken yıkıcılar geldiler. İşte o gece Gezi birkaç saat içinde tüm ülkenin direnişi, tüm ülkenin parkı oldu. Demokrasinin, insanca ve eşit yaşam hakkının, barışın, kardeşliğin, dayanışmanın, kurtuluşun simgesi oldu. Zorbalığa karşı birlik olmanın, başkaları için, gelecek için iyiden ve iyilikten yana cesaretle tavır koymanın heyecanı ve gücüyle kazanılan; bir parktan, birkaç ağaçtan çok daha fazlasıydı. Karanlığa açılan pencereydi. Kaz dağlarının, Akbelen’in, İkizdere’nin, Kanal İstanbul’un, Validebağ’ın mayası oldu.

∗∗∗

Evet, demokrasi mücadelemiz en ağır şekliyle sürüyor. O yenilgiyi hazmedemeyen, unutamayan........

© Birgün