CHP kurultayı ve parti programı
“Rüzgâr geniş eğriler çiziyor
Yine kendisinin sildiği” *
Türkiye siyasetinin her dönemi kendine özgü kırılma eşikleri taşıyor. Sürekli seçim / erken seçim gündemi, hukuksuz seçim iptalleri, seçmen iradesini yok sayan müdahaleler, adaylaşma yarışları ve parti içi hesaplaşmalar arasında savrulan bir gündem var. Bunların üzerine iktidarın başarıyla yerleştirdiği kutuplaştırma, ara tonları ve farklı sesleri yok eden bir taraftarlık hali yaratıyor; muhalifleri de şu ya da bu ismin arkasında hizaya sokuyor ya da partiler üzerinden ayrıştırıyor. Bu kavganın en çok kimi rahatlattığı ve muhalefeti hangi sorunları konuşamaz hale getirdiği ortada. CHP için de son yıllar, bu sarkaç hareketinin olağanüstü hızla yaşandığı bir dönem olarak akıllarda yer edecek. Yargı sopasıyla mücadele etmek için zorunlu stratejiler, iç tartışmaları aşmak adına art arda gelen kurultaylar, aday listeleri, sürekli “erken seçim” çağrıları… Bu zemin, sokağın CHP’den uzun süredir beklediği dinamizmin genç ve yeni bir liderle, hızlı ve aktif siyasi çıkışlarla, belagat gücüyle yakalanmasını sağlasa da; toplumsal ihtiyaçlarla parti gündemi arasındaki mesafenin, sürekli değişen gündemin peşinde koşan bir muhalefet sistematiğine dönüşerek açıldığını da gösteriyor.
Oysa halkın beklentileri artık şahıslar üzerinden yürüyen siyasi rekabeti aşmış durumda. İnsanlar güvende hissetmek, kaybettikleri hak ve özgürlükleri geri alabilecekleri bir ülke umudunu duyumsamak, yaşamlarına doğrudan değen çözümleri görmek, adalet ve alım gücü temelinde geleceğe dair somut bir yön sezmek istiyor. Bu nedenle CHP’nin bugün, yalnızca “aday kim olacak?” sorusuna yanıt üretmekle kalmayan; sosyal demokrat kimliğiyle nasıl bir Türkiye hayal ettiğini, bu hayalin hangi somut programlara dayandığını ve halkın hayatında nasıl karşılık bulacağını cesaretle ortaya koyduğu bir netliğe ihtiyacı olduğu inancındayım.
CHP’nin son iki yılda yaşadığı sürekli “yenilenme”, dışarıdan bakıldığında demokratik bir devinim gibi görünse de, içeride giderek kurultaylara, isimlere ya da birbirini tasfiye etmeye çalışan kanatların nüanssız karşıtlıklarına sıkışmış durumda. Sanki içeride kongreler, kurultaylar; dışarıda mitingler, partinin siyaset yapma biçiminin kendisi haline geliyor ve ülkenin gerçek sorunlarına alternatif üretmek yerine tüm enerjisini tüketiyor.
Kurultaylar partilerin aklı, hafızası ve cesaretidir. Hem yenilenme iradesini hem de kendi kendini eleştirebilme kapasitesini ortaya çıkarır. Ancak uzun süredir bu önemli zemin, çok sesli tartışma alanından çok, delegelerin el kaldırdığı bir onay mekanizmasına dönüşmüş durumda.
Parti kadroları yenilenebilir, PM listeleri değişebilir, kurultay salonları büyük coşkularla dolabilir… Bunlar olağan ve gereklidir. Ancak tüm sıfatların gelip geçici olduğunu içselleştirmek, asıl olanın ideolojik tutarlık ve program olduğunu unutmamak gerekir. Bir siyasi hareketi gerçekten dönüştüren ve temsil etmeye aday olduğu halkın güvenine ulaştıran şey programdır: Ne yapacağını bilen, nasıl yapacağını anlatabilen, halkın yaralarını gören ve iyileştirmeye talip bir program. Kanımca bugün CHP’nin en fazla ihtiyaç duyduğu şey tam da budur.
∗∗∗
Ne yazık ki bunca kurultay kalabalığı içinde bir “program kurultayı” kendine yer bulamadı. CHP’nin 39. Kurultayı’nda değişim vaadinin ve ardından gelen yerel seçim başarısının altını dolduracak, sürdürülebilir, ideolojik tutarlığı güçlü, solun —hiç değilse sosyal demokrasinin— evrensel ilkelerine yaslanan sağlam bir program yerine, kim tarafından hazırlandığı dahi tam duyurulmayan bir seçim bildirgesi tartışılmadan oylandı.
Özgür Özel’in liderliğiyle birlikte parti içinde; uzun süredir eleştirilen tüzük içeriklerinin, sağa yaklaşan dilin ve yönetim tercihlerinin değişeceğine dair bir umut oluştu. Yerel seçim sonuçlarının ivmesiyle de “iktidar yolunda” bir enerji yeniden güç kazandı. Bu kıymetli. Ancak enerjiyi yönlendirecek içerik yoksa, “rüzgâr geniş eğriler çizer yine kendisinin sildiği” ve rengârenk yaprakları, çiçek tohumlarını sağa sola savurur; dağıtır.
Bugün CHP’nin önünde önemli bir fırsat var: Türkiye’nin içine sıkıştığı bu karanlık dönemden........





















Toi Staff
Penny S. Tee
Sabine Sterk
Gideon Levy
John Nosta
Mark Travers Ph.d
Gilles Touboul
Daniel Orenstein