Abdi İpekçi Parkı’ndaki eller neden kelepçelendi?

Ne yazacağımı bilmeden yazmak için masaya panikle oturdum. Bu tür panik halini ders vermeye giderken de sıklıkla yaşarım. .

Yazının başlığını yazdıktan sonra, yazı kendi kendisini yazmaya başlar ümidiyle tuşlara basmaya başladım. Başlıktan sonra birkaç satır daha yazarak başarılı büyük bir iş yapmışçasına kendi kendimi ödüllendirdim; yazmaya ara verdim, belki de kaçtım. Ama gerçekten de başlık iyiydi, Ankara Büyükşehir Belediyesini suçüstü yakalamıştım! Sadece ve sadece bu başlık bile kendi başına yeterliydi. Ama teamüller gereği konuyu detaylandırmak gerekebiliyor.

Aslında, yazacak o kadar çok konu var ki bunlar arasından yazılması gerekeni seçmede insan zorlanıyor. Yani yazacak çok şey var ama yazılması gerekeni bulmak zor. Bunlardan hemen aklıma geliverenler:

• Hulusi Akar, “Eğitimin amacı Allah korkusu olmalıdır.” diyor. Öznesi bu olan hasta bir bakış açısını yazsan bir türlü yazmasan bir türlü.

• Okullara 500 metre bile yaklaştırılmaması gereken biri bu ülkenin Milli Eğitim Bakanı. Bu konuda da yazmak bir dert yazmamaksa bir başka dert.

• Gulbeddin Hikmetyar’ın dizlerin dibine sığınan, Mahmut Ustaosmanoğlu’nun önünde elpençe duran, Taliban’ın görüşlerinin görüşleri olduğunu söyleyen biri hakkında da yazmak “delinin biri bir kuyuya taş atmış, kırk akıllı onu çıkartmaya çalışıyor” tuzağına düşmek gibi de olabiliyor. Ve bunlar artık kabak tadı da........

© Birgün