Kantarın topu iyice kaçtı

Son yıllarda, rejimin muhaliflerini rahatsız etmeye, sindirmeye, korkutmaya yönelik çabalarının bir parçası haline gelen “hakaret ettin bana, ona, şuna, buna” davalarının bazılarından mahkûm oldum.

Hele en sonuncusunda, tek bir hakaret sözcüğü bile bulunmamasına, tamamen ironik düz bir siyasi eleştiri içermesine rağmen, bir eski bakana ve bir kuvvet komutanına hakaretten haksız yere hüküm giydim.

İyi de, bu ülkenin bazı mahkemelerinde eli kanlı faşist katiller herkesin, en başta da hâkimlerin ve maktul yakınlarının gözlerinin içine baka baka “Öldürmek değildi kastım. Ama ölmüş. Ben sadece bacağına bir iki tane sıktım. Ne olmuş yani? Beraatımı istiyorum” gibilerden ifade vererek, bizim işlediğimiz “sözde suçları” biraz(!) gölgede bırakmıyorlar mı?

Yani, adliye saraylarında kantarın topu bir hayli kaçıp da gümbür gümbür o duruşma salonlarının zeminine düşmüş olmuyor mu?

Katil ve azmettiriciler, yine aynı duruşma salonlarında ve onların faşist şakşakçıları da TV stüdyolarında cinayeti kınamak bir yana, adaletin yerini bulmasını isteyen gazetecileri ve siyasetçileri parmakla gösterip hakaret edince, o kantarın topu fena halde kaçmıyor mu?

Bu ülkenin Hazine ve Maliye Bakanı, açlıktan nefesi kokan, on milyonlarca yoksulun, özellikle asgari ücretlinin ve emeklilerin gözlerinin içine baka baka, “Yeter o kadar para size. Zaten dünyanın pek çok yerinde bunu da bulamayan var. Şükredin...” mealinde utanmazca alay etmiyor mu bu toplumla?

Bu ülkede Rejimin Başı, peş peşe yaşanan depremlerde on binlerce insanın yaşamını yitirmesine, yüz binlercesinin sakat kalmasına, milyonlarcasının da evlerinden barklarından ve sevdiklerinden olmasına neden olan sorumsuzca ilan edilmiş imar aflarına imza attığını unutarak, suç ortağı eski........

© Birgün