Stranger ThIngs bittiğinde: Ne kaybetmiş olacağız?

Stranger Things’i artık sıradan bir dizi gibi değerlendirme devri çoktan kapandı. O, kendi hikâyesinin çok ötesine geçerek küresel bir kültürel fenomene dönüştü. 2016’da, Obama’nın başkan olduğu günlerde, Eleven burnu kanayarak kapıyı açtığında bir grup çocuğun bisikletli macerasına başlamıştık. Dokuz yıl sonra aynı çocuklar artık 20’lerinin ortasında; bazıları evli, bazılarının çocuğu var.

Geldiğimiz 2025 yılının sonunda dünya seyircisi yine tuhaf bir şeye tanık oldu. Milyarlarca insan, Hawkins’in sokaklarına aynı anda daldı. 26 Kasım gecesi, 5. Sezonun ilk dört bölümünden oluşan 1. Kısım Netflix’e düştüğünde sunucular çöktü, sosyal medya sel oldu, Kate Bush’un 43 yıllık şarkısı yeniden listeleri ele geçirdi. Kalan dört bölüm ise Noel’de ve yılbaşında dünyayı Upside Down’a çevirecek. Kolektif bir veda ritüeli yaşıyoruz, anlayacağınız.

Stranger Things’in en büyük numarası şuydu. 80’ler estetiğini gerçek bir dönem yeniden inşası gibi değil, kolektif hafızanın seçilmiş ve sterilize edilmiş bir versiyonu olarak sunması. Bize gerçek 80’leri değil, pop kültürün hatırlattığı 80’leri sattı. Synth dalgaları, neon ışıklar, BMX bisikletler, walkman’ler, fast food, el yapımı garip aletler... Hepsi biraz fazla parlak, biraz fazla mükemmel. Bu yüzden İstanbul’dan São Paulo’ya, Seul’den Berlin’e kadar herkes aynı frekansla 80’lere bağlanabildi. Kısacası çocukluğun evrensel kayıpsız imgesi, global bir dil hâline geldi.

Demogorgon da........

© Birgün