2025 yapımlarında kıyamet öncesi son etik jestler

2025’in son yazısında, “neler izledik?” diye sormak yerine tarihe bir not düşmek istedim. Çünkü ömrümüzün belki de en sert eşiğini geçerken bu soru artık anlamsızlaşıyor. Asıl mesele, izlediklerimizin bize neyin sona erdiğini ve neyin geri dönülmez biçimde başladığını fısıldadığı. 2025’in sinema ve dizi üretimleri bir felaket kataloğu sunmadı. Etik bir çöküş haritası çıkardı. Sel, salgın, savaş, iklim krizi ya da yapay zekâ… Bu anlatılarda mesele doğanın öfkesi değil, çoktan çözülmüş bir dünyanın artık saklama gereği duymadan verdiği kararlar oldu. Kurumların geri çekildiği, dayanışmanın askıya alındığı, kolektif sorumluluğun verimsiz ilan edildiği bir eşikteyiz.

Bu yılın felaket anlatılarında hayatta kalma fikri kolektif bir mesele olmaktan hızla çıktı. Örneğin Daehongsu (Tufan, The Great Flood) kurtarma ekipleri herkesi değil, yalnızca AI araştırmacısı An-na’yı (Kim Da-mi) “duygu motoru” için değerli gördükleri için seçti; Mickey 17’de klonlanan “harcanabilir” işçiler (Robert Pattinson) kurumsal sömürüyle bireysel fedakârlığa mahkûm edildi; 28 Years Later’da ise izole topluluklar ritual ve survivalism ile içe kapanıp, dış dünyayı (ve enfekte olanları) sessizce terk etti. Felaket, eşitleyici bir güç olmaktan ziyade, kimlerin kurtarılmaya değer olduğuna karar veren seçici bir ayıklama mekanizmasına dönüştü. Kimin çağrılacağına, kimin geciktirileceğine, kimin sessizce gözden çıkarılacağına dair yeni hiyerarşiler kuruldu. İnsan hayatı korunacak bir değer değil, optimize edilecek bir değişken haline geldi. 2025 sineması bu anlamda bir bilanço sunmuyor; açık bir uyarı bırakıyor: Felaket ve kurtuluş artık “hepimizi” kapsamıyor.

Bu bağlamda, Netflix’te gösterime giren Güney Kore yapımı Daehongsu (Tufan, The Great........

© Birgün