Politik yangınlar

Türkiye’de hemen her yaz mevsiminde ‘yangınlar’, politik gündemin konusu olurlar. Hatta ve insan eliyle gerçekleşen felaketlerin bir türü olarak adeta geleneğe dönüşmüş gibidirler. Bununla birlikte yangınlar, kendi içinde tasnif gerektiren bazı farklılıklar da gösterirler ki bir kısmı, bazı politik kararların ürünü olarak vuku bulmuştur. Bu açıdan Türkiye’nin yangın tecrübesi sözcüğün gerçek anlamında politiktir. 21 Nisan 2019’da Ankara Çubuk’ta Kemal Kılıçdaroğlu’nun bulunduğu evi ‘Yakın’ diye bağıran kadının sesi, herhalde bu geleneğin söze dökülmüş hali olarak düşünülebilir.

Bu kategoride gerçekleşen yangınların izini sürdüğümüzde, ‘politik yangın’ kavramı çok daha anlam kazanır. Cumhuriyetin erken yıllarında olduğu gibi, öncesinde de çoğu demografik değişimlerle biten, çok sayıda yangın haberi gazetelerde yer almıştı. Genelde Türk/Müslüman olmayan kimliklerin yerleşik oldukları mahalleler, sokaklar ve köşkler kimi zaman günlerce süren ve müdahale edilmeyen yangınlar sonucu yok olmuşlardı. Mesela 1916 Ankara yangını, R. Halit Karay’ın ifadesiyle “yakacak başka şey bulamayınca kendiliğinden sönmüştü.” 1922 İzmir yangını da zaman/mekân ilişkisi ve biçimi yönünden benzer şekilde gerçekleşmişti.

***

Yangınlar bu işlevleriyle belirli kimlik gruplarını cezalandırmış oluyordu elbette ama kimi zaman daha doğrudan kıyımın aracı olarak kullanıldığı........

© Birgün