Ve deniz yırtıldı |
Bir zamanlar romantikler yürüyüşlerini doğada yapar, yollarla birlikte tefekküre dalarlardı. 19. yüzyılda ormanı andıran şehirlerin ortaya çıkmasıyla birlikte yürüyüşler şehrin içine taşındı. Çoğunluk için şehir yolları tefekküre dalınacak yerler değil. Herkesin birbirine yabancı olduğu kalabalıkların içindeki insan, hayatta kalmak için sürekli tetikte olmak zorundadır. En küçük bir dalgınlıkta canı yanabilir. Telaş içindedir, kalabalıkta yol almak için boşlukları kollar, düşünmeye vakti yoktur. Karşılaştığı her şey, insanlar, sokak hayvanları ve nesneler, aşılması gereken engellerdir. Şehrin yolları, engelleri aşmaya ve bir an önce varmak istedikleri yere ulaşmaya çabalayan insanlarla dolup taşan bir yarış pistini andırır. Şehir insanı, yavaş giden taşıtları durmadan sollayan otobandaki bir taşıt gibidir. Kaldırımlarda bekleme yapanlara, trafiği tıkayanlara kızar. Hız yapmaktan, uyaranlara sürekli tepki vermekten yorgun düşen birey, günün sonunda evine döner ve uykuya daldığında aklı canavarlar üretir. Dışarısı, mitolojilerde anlatılan canavarların yeridir. Canavarlara rağmen gün içinde teslimatlarını yapmış, görevini zamanında tamamlamış ve hayatta kalmayı başarmıştır. Ev, yeni bir güne hazırlanmak, güç toplamak içindir. Sabah olunca zırhını giyer, silahlarını kuşanır, savaşmaya hazırdır.
Şehir insanı karşılaşmalardan kaçınır, zira her karşılaşma hızını yavaşlatır, zaman kaybından........