Daha dün gibi diyeceğim, dedim bile, ama özlemden gözlerim yaşardığı, nostaljiden kalbim ayaklandığı için filan değil, nerdeee, herhalde 50-60 yıl önce Eskişehir’de Göçmenevleri’ndeki evimizde, sokağımızda filan yaşamış olmalıyım o saf ve katıksız neşeyi!
Onu da yazla kış arasına iki darbe sokup, kanımızı akıtıp canımıza okuyarak bitirdiler! Güzün de adını kötüye çıkardılar! Bir daha da ne bahar gördük ne iyilik, ne sokağın şenliği ne arkadaşlığın neşesi! Gezi’de yüzümüz güler gibi oldu, hazirandır, iyidir diye bir umut yine yeşerdik, çiçeklendik... Fakat ardından askerî darbeleri aratmayan sivil darbe gelecekmiş, bilemedik!
Eski darbeler “Atatürk ilke ve inkılapları, Cumhuriyeti koruma” dümeniyle yapılırdı, en çok da Cumhuriyetçiler, demokratlar zarar gördü bunlardan, memleketin gördüğü zararsa ortada! Cumhuriyeti bir avuç azgın siyasal İslamcıya ve faşiste, ırkçıya teslim etmekmiş meğer niyetleri, o da oldu! Dahası öyle büyüttüler ki işi, kendi aralarında, birbirlerine askerî darbe yapmaya kadar götürdüler! Bize de müdahil olmak ne, seyirci olmak kaldı kala kala!
Yetti mi, yetmedi, 12 Mart 1971 Askerî Muhtırasının başlattığı işi 12 Eylül 1980 askerî darbesi büyüttü, genişletti, sağlamlaştırıp kurumlaştırdı, Cumhuriyetin tüm kurumlarını, başta TDK, TTK olmak üzere gericilere, sağcılara, milliyetçilere teslim........