Hayatım boyunca karamsar olmamaya çalıştım. Bu tavrımı yıllarca hem yazdığım şarkılarda hem de sosyal ilişkilerimde sürdürmeye dikkat ettim. Beni tanıyanlar bilir; her sorunu olabildiğince güler yüzlü bir şekilde, kavga gürültü etmeden ve karşı görüşte olduğum insanlarla empati kurarak çözmek her zaman ilk tercihim olmuştur. Ama kendimce değerli bulduğum bu özelliğim artık yavaş yavaş aşınmaya başladı. İki kelimeyi bir araya getiremeyen, korkak, ezik, lumpen ve cahil bir kalabalık sosyal medyada elle tutulamayan bir kötülüğün sözcüleri, bir iblisin müritleri gibi yazıp çiziyor. Karşı karşıya geldiğimizde gözlerimizin içine bakarak ufacık bir eleştiri yapmaktan kaçınacak bu ayaktakımı, insanların ne acısına saygı duyuyor, ne özel hayatına, ne de inandıklarına…
Sizler! oğlunun hastalığıyla yıllarca mücadele eden ve onu kaybeden bir annenin sahneye çıkmasını acımasızca, küstahça eleştirenler… Siz kimsiniz? Ölüye de saygınız yok, yaşayana da. Sizin hiç oğlunuz öldü mü? Benim öldü; hem de 26 yaşındayken. Bir dizi doktor hatası ve yanlış teşhis ardından gelen yanlış tedavi sonunda öldü. Oğlum belki de hayata tutunmak için çabalarken, iyileşsin diye götürdüğümüz hastanenin başhekimi “Bunda büyütecek ne var?” diye sorarken öldü. Ben de hayata tutunabilmek için oğlumun........