Sevdikçe anlarsın |
Kropotkin, kâğıt kalem verilmeden kapatıldığı hücrede, ruh sağlığını korumak için zihninde her gün bir gazete tasarlarmış. Victor Serge’nin 'İçeridekiler' adlı romanında vardı bu bilgi. Zihninde gazete kurmak, yalnızca zihni diri tutmak değil; içerideki iyi nesneyle bağı sürdürmenin de bir yolu: dışarıyla bağın içeride devam eden biçimi. Çünkü asıl yalnızlık insan yokluğu değil, ilişki -daha doğrusu muhataplık- yokluğudur.
“Yalnızlık” günümüzde daha çok bir duygu değil, bir örgütlenme biçimi gibi çalışıyor: Kalabalıkta bile, temasın olduğu ama muhataplığın olmadığı bir yaşam sürüyoruz çoğunlukla. Türkiye’de TDK’nın 2024 için seçtiği kavramın “kalabalık yalnızlık” olması bu yüzden şaşırtıcı değildi. DSÖ’nün Sosyal Bağ Komisyonu’nun 30 Haziran 2025 tarihli raporu yalnızlık ve sosyal izolasyonun küresel ölçekte yaygınlığını ve sağlıkla ilişkisini güçlü biçimde vurguluyor. Neoliberal politikaların erken laboratuvarlarından sayılabilecek İngiltere’de 2018’de ‘yalnızlıktan sorumlu’ bir bakan atanması ve aynı yıl ulusal strateji yayımlanması da bu açıdan anlamlı. Thatcher’ın “toplum diye bir şey yoktur” cümlesiyle sembolleşen hat, insanı “kendi başının çaresine bakmaya” çağırırken bağı da........