“Çağın operasyonu” Hayata Dönüş
Bir dönemi kapatıp yenisini açan köşetaşı olaylar vardır. Hayata Dönüş Operasyonu bunlardan biri.
Tarihin birçok dinamiğinin değiştiği, yeni bir paradigmanın kurulduğu o yıllarda, ilk hedef aynıydı: Hapishaneler. Dönüşüm oradan başlayacaktı. 19 Aralık 2000’de memleketin katliamlar tarihine yeni bir gün eklenirken, planlandığı üzere birçok şey değişti, birçok şey bir daha eskisi gibi olmadı.
Memlekette ve dünyada “siyasi mahpusların” nasıl “terör suçlusuna” dönüştüğü başka bir yazının konusu olsa da söylemdeki ve mevzuattaki bu “düzenleme” tüm toplumun zihniyetinde bir dönüşüme neden oldu. Saygı uyandıran “siyasi” ifadesi terör kavramıyla yer değişirken düşüncesi suç sayılanlar canavarlaştırıldı. 2000 yılına geldiğimizde mevzubahis propagandanın amacı çoktan hasıl olmuştu.
Katliamın müdahil avukatlarından Avukat Güçlü Sevimli’nin, son davanın son duruşmasındaki beyanından: “Siyasi mahpus düşünceleri nedeniyle cezaevlerindedir. Cezaevlerinde siyasi mahpusların okuyabilmeleri ve düşünceleri doğrultusunda yaşayabilmeleri gereklidir. Bu, en azından doğal hukuk doktrini gereği ve onların insan olmaları gereğidir. Devlet erki ‘siyasi tutukluluk’ kavramını tanımalı ve uygulamalarını da buna göre şekillendirmelidir. Evrensel hukuk da buna işaret eder. Ancak ülkemiz açısından konu itibarıyla durum bunun çok dışındadır. Devlet, bırakın siyasi tutukluluk gerçeğini kabul etmeyi, siyasi tutukluları yıllarca tedavi edilmesi gereken hastalar olarak görmüştür. 12 Eylül sürecinde komünizmin bir ‘hastalık’ olduğu ve cezaevlerinde kalan siyasi tutukluların da hasta olduğu tespiti yapılmıştır.”
Bu tedavi edilmesi gereken hastalar mefhumu, yıllar içerisinde “izole edilmesi gereken zararlılara” evrilirken, kaderin garip bir cilvesiyle artık “terör suçlusu” olmak bir tweet uzaklığında…
Onyıllardır çalışan propaganda makinesi zaman zaman evlatlarını yese de hız kesmiyor, aksamıyor. Devletin tüm kurumlarının mutabakatıyla düzenlenen ve adına da “Hayata Dönüş” denen bir operasyonun 25 yıl sonra bile cezasızlık duvarına çarpması bunun en büyük kanıtı.
Mutabakat lafın gelişi değil. Operasyonun kararı dönemin en üst kurumu, Milli Güvenlik Kurulu’nda (MGK) alındı. Bu bir tahmin değil, dönemin Jandarma Genel Komutanı Aytaç Yalman resmi ifadesinde “Operasyon, Adalet Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı’nın koordinasyonu ve Milli Güvenlik Kurulu’nun kararıyla yapıldı. Operasyon kararı almadan önce yapılan toplantıya MİT Müsteşatı Şenkal Atasagun, Emniyet Genel Müdür Yardımcısı ve Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürü Ali Suat Ertosun katıldı” demişti.
Dönemin İçişleri Bakanı Sadettin Tantan da operasyonun kararının Milli Güvenlik Kurulunda alındığını ve kendisinin de kararın alındığı MGK toplantısına katıldığını beyan etti. Hatta bu beyanların ardından Bayrampaşa davasının görüldüğü Bakırköy 13. Ağır Ceza Mahkemesi MGK’ye yazı yazdı, kararı istedi.
MGK ise operasyondan 23 yıl sonra mahkemeye “belge” niyetine biri 1994, üçü 1996 tarihli dört basın açıklaması gönderdi…
O dönem Albay olan Ali Aydın ile Ceza ve Tevkifevleri Şube Müdürü Binbaşı Cemal Vural, 25-30 Eylül 2000’de Kocaeli, Gebze, Ümraniye, Paşakapısı, Bayrampaşa, Kartal, Metris, Tekirdağ, Çanakkale ve Bursa’daki cezaevlerinde yaptıkları incelemeleri rapor haline getirmişti. Rapor MGK’de tartışıldı ve operasyon kararı verildi. Zaten mahkumların gönderileceği F tipi cezaevlerinin inşası çoktan tamamlanmıştı. İstanbul İl Jandarma Komutanlığı tarafından dava dosyasına gönderilen “Bayrampaşa Cezaevi Özel Müdahale Planı”nda ‘Dost Kuvvetler’ başlığı altında farklı jandarma birimlerinin görevleri sıralanıyordu. Mahpuslar “düşman kuvvetler” miydi?
Dönemin Başbakanı Bülent Ecevit, operasyon öncesinde Ali Aydın’a, operasyonun devletin bekası için zorunlu olduğunu söylemiş,........





















Toi Staff
Sabine Sterk
Penny S. Tee
Gideon Levy
Waka Ikeda
Grant Arthur Gochin
Daniel Orenstein