Dil yazılarına dönerken |
Birkaç aydır dil yazılarına ara vermiştik. Memleketin durumu ortadayken kendimi Türkçeyle sınırlamak ve yazım yanlışlarıyla uğraşmak doğrusu biraz anlamsız gelmeye başlamıştı bana. İçimden bir ses, “Kopar zincirlerini Gülsarı!” diyordu…
Ülkede yaşanan büyük haksızlıkları görmezden gelemezdik. Her gün birbirini izleyen can sıkıcı gelişmeler karşısında bizim de söyleyeceklerimiz vardı. Yaraya merhem olmayacağını bilsek de en azından tarihe not düşmek adına sesimizi yükseltmemiz; görüşlerimizi, tepkilerimizi, eleştirilerinizi dillendirmemiz gerekiyordu. Son birkaç yazımda bunu yapmaya çalıştım. Ama bizi daha çok dil yazılarımızdan tanıyanlar, bu alanı da hepten boş bırakmamamız gerektiğini anımsattılar. Çünkü günlük basında siyaset yazanlar çoktu ama dil eleştirisi yapan pek yoktu. Öyleyse “Dilin Kemiği” köşesinin içeriği konusunda bir denge sağlamamız gerekiyor. Okurlarımızın isteği doğrultusunda, dil yazılarına bundan sonra da ağırlık vermeye çalışacağız. Ancak ülkemizin üzerindeki kara bulutlar dağılıncaya dek, siyasal eleştirilerimizi de zaman
zaman dillendireceğiz.
Birikmiş okur sorularına şimdi bir ucundan girerek yeniden başlayalım dil yazılarına…
∗∗∗
İlk sorular, Mustafa Dorsoy’dan:
“Attila Bey,
Size iki şey danışmak istiyorum:
1- Yunan mı Yunanlı mı denir? Finli diyoruz, Portekizli diyoruz, Hintli, Pakistanlı, Amerikalı vs. Yunanlı mı dememiz gerek?
2- Ayasofya Camii mi, Ayasofya Camisi mi? Sultan Ahmet
Camii mi, Sultan Ahmet Camisi mi?
‘Ayasofya Camiine gittim / Ayasofya Camisine gittim.’
........