Bir süredir Kuzey Kıbrıs’tayım. Buraya her gelişimde, görece bir özgürlük ortamında buluyorum kendimi.
Yanlış anlaşılmaması için hemen belirteyim: Kuzey Kıbrıs, Türkiye’nin bir “alt yönetimi” gibidir ve de Saray rejiminin işaret ettiği siyasetçilerce yönetiliyor! Yani her şey güllük gülistanlık değil. Bununla birlikte “Anavatan”la “Yavruvatan” arasında özgürlükler açısından dağlar kadar fark var!
KKTC’deki siyasal partiler arasında keskin bir kutuplaşmadan söz edilemez. Muhalefet partileri hükümeti çok sert eleştirseler de uygar ölçüler içinde sürdürüyorlar ilişkilerini. Basın meslek ilkelerini hepten yok sayan, bizdeki gibi çürümüş bir iktidar medyası da görmüyorum burada. Devlet televizyonu BRT’de bile her gün muhalefet sözcülerinin konuşmalarını izliyorum. “Meclis TV” deseniz, sansürsüz yayımlıyor Cumhuriyet Meclisi’ndeki tüm görüşmeleri…
“Yargı”ya gelince, sanırım “Yavruvatan”ın Türkiye’ye en az benzeyen yanı burası! Çünkü KKTC’de siyasal iktidarın buyruğuna girmemiş, gerçekten bağımsız bir yargının varlığından söz edebiliriz. Zaten ülkede “Adalet Bakanlığı” diye bir kurumun olmaması da yargı bağımsızlığının en somut kanıtı. Bu durum, yargıyı siyaset kurumundan uzak tutmanın güvencesi sayılıyor…
∗∗∗
Güncel bir olayla sürdüreyim KKTC-Türkiye karşılaştırmasını:
1 Mayıs’ta İstanbul polis ablukasına alınıp işçilerin Taksim’e çıkması engellenirken, “Yavruvatan” dedikleri ve hiçbir ülkenin tanımadığı Kuzey Kıbrıs’ta bizler, Rum kesiminden gelen sendika ve parti üyeleriyle özgürce kutladık emekçilerin uluslararası birlik, dayanışma ve mücadele gününü... Aramızda Kuzey........