Dedektif

Söz konusu muhaliflikse, John Fowles’in toprak olmuş kulaklarını sürekli çınlatıyoruz. Günümüzde öyle bir bilgi kirliliği içindeyiz ki, her an ofsayta düşebiliriz. Tavır almamız gereken her anda tıpkı usta bir dedektif gibi “Neye, niçin, nasıl, nerede, ne zaman ve kime muhalifiz?” diye sorgulamak şart. Şüpheyle bakan Sherlock Holmes ifadesini içselleştirmekte sayısız fayda var.

Örneğin, kapitalizme, sömürüye, barbarlığa karşıyız, öte yandan AKP’ye de karşıyız ve AKP’ye karşı olduğumuz için onu yenecek yegane siyasi odak olma iddiasındaki CHP’yi destekliyoruz. CHP’nin kapitalizme karşı olduğunu gösteren hiçbir işaret yok ama sömürüye ve barbarlığa karşı olduğunu söylüyor. Lakin lafa bakarsak AKP de bunlara karşı, kim “Sömürüyü destekliyorum?” der ki? O halde bazı muhalifler, “esas düşman” olan kapitalizmi yenmek (veya durdurmak veya dizginlemek) adına, bu açıdan birbirinden pek farkı olmayan ve “esas düşman”la da fazla derdi olmayan iki partiden birini destekliyor olabilir mi?

Ben AKP’ye muhalifim, bu beni muhalif bir insan yapar. Öte yandan AKP’ye muhalifliğin de bir iktidarı var. Bu beni bir iktidar insanı yapar mı?

Erdoğan iktidarın cisimleşmiş hali ama bir muhalif gibi konuşur. Hatta paradoksal olarak, onu iktidar yapan şey, muhalif olması. Erdoğan’ın iktidar olduğu tek alan, palavracı püsküllü ve kindar necip’in yarattığı uydurma bir yakın tarih masalıyla şekillenen, gerçekte hiç olmamış bir tür ümmetçilik ve Suudi Arabistan plajlarında tangayla gezen kızlar çağında tutunacak dalı kalmamış retro bir hayal: O, milyonlarca benzerinin kent hayatına tutunmaya çalışırken yaşadıkları incinmeler ve öfkelerle beslenen bir çocukluk travmasının yaratabileceği en güçlü portre. Erdoğan’ın iktidar olduğu tek alan, seçkinci, ulusalcı “mekanın sahibi” bir zümrenin kitlelerde yarattığı, soyut, bulanık ve alabildiğine kolektif bir hınç.

........

© Birgün