menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Dijital medya okuryazarlığını yeniden düşünmek: Hak temelli, çok aktörlü ve toplumsal bir çerçeve

9 1
yesterday

Bugünkü [15 Aralık] bianet Medya Okuryazarlığı Koalisyonu buluşmamızı uzun süredir benimsediğimiz bütüncül yaklaşımın hem sembolik hem de stratejik bir adımı olarak görmek gerekiyor. Aynı zamanda bu toplantının, dijital medya okuryazarlığını bir eğitim başlığı olmaktan çıkarıp, doğrudan toplumsal bir mesele olarak ele alma irademizin güçlü bir ifadesi olduğunu düşünüyorum.

Günümüz dünyasında dijitalleşme artık doğal bir ilerleme sürecinin yan ürünü değil, yaşamın temel örgütleyici ilkelerinden biri haline geldi. Bireylerin kimlik inşası süreçlerinden kurumların şeffaflık düzeylerine, toplumsal ilişkilerin niteliğinden haberciliğin güvenilirliğine ve demokratik katılımın kapsamına kadar pek çok alan, dijital ortamların sunduğu koşullar tarafından belirleniyor. Bu nedenle dijital medya okuryazarlığı, kamu yararı, demokratik istikrar ve toplumsal bütünlük açısından stratejik bir alan olarak değerlendirilmeli.

Dijitalleşmenin yarattığı dönüşüm tek boyutlu olmadığı gibi, iç içe geçmiş ve birbirini besleyen çok sayıda katmanı mevcut. Bugün içerik miktarı arttı, fakat buna paralel olarak güven duygusu ciddi biçimde zayıfladı. Bilgiye erişim hızlandı, ancak doğruluk ve teyit mekanizmaları geriledi.

Bağlantılar çoğaldı, buna karşın içeriklerin derinliği ve bağlamsallığı büyük ölçüde kayboldu.

Bilgiyle kurduğumuz ilişki hem hızlandı hem de son derece kırılgan bir hâl aldı. Artık temel sorun bilgiye ulaşmak değil, doğru ve güvenilir bilgiye ulaşabilmek. Herkesin potansiyel bir yayıncıya dönüştüğü bu çağda bilgi üretimi, profesyonel kurumların tekelinden çıktı, doğruluk ölçütleri ise giderek güç ilişkileri, görünürlük algoritmaları ve viral dolaşım mantıkları tarafından belirlenir hâle geldi.

Dijital alan yüzeyde demokratik bir kamusal alan izlenimi verse de, özünde ticari algoritmalar tarafından yönetilen bir altyapıya sahip. Görünürlük, etkileşim ve içerik dolaşımı kamu yararı gözetilerek değil, büyük ölçüde platform ekonomisinin çıkarları doğrultusunda şekilleniyor.

Bu nedenle dijital medya okuryazarlığı, yalnızca içerik analizine indirgenemediği gibi, ekonomik modellerin, veri politikalarının ve algoritmik tasarımların anlaşılmasını da kapsamak zorunda.

Bugün dijital ortamda yönetilen şey içerikten çok duygu. Tıklamayı, paylaşımı ve etkileşimi belirleyen unsur, öfkenin, korkunun, merakın ve kaygının mikro ölçekte hesaplanması. Bu durum bireylerin rasyonel karar alma kapasitelerini zayıflatıyor, toplumun duygusal ritmini dönüştürüyor ve kutuplaşmayı derinleştiriyor. Dolayısıyla dijital medya okuryazarlığı yalnızca bilişsel bir eğitim alanı değil, aynı zamanda duygusal farkındalık ve duygu düzenleme becerilerini kapsayan bir çalışma.

Deepfake teknolojileri, yapay zekâ tarafından üretilmiş görüntüler, manipülatif videolar ve metinler, gerçeklikle kurduğumuz bağı ciddi biçimde zedeliyor. “Gerçek nedir?” sorusu artık yalnızca felsefenin ya da siyaset teorisinin konusu değil, dijital gündelik hayatın en temel meselelerinden biri hâline geldi. Bu durum bilimsel otoriteyi, gazeteciliği ve demokratik tartışma zeminini doğrudan tehdit ediyor.

Kadına yönelik dijital şiddet, hedefli taciz kampanyaları, nefret söylemi, LGBTİ bireylere yönelik saldırılar ve mültecilerin dijital ortamda sistematik biçimde hedef alınması, dijital alanın hiçbir zaman nötr olmadığını açıkça gösteriyor. Dijital mecralar, toplumsal eşitsizlikleri görünmez ama son derece etkili biçimde yeniden ürettiğinden, dijital medya okuryazarlığı, hak temelli bir yaklaşım olmadan tamamlanmış bir çerçeve sunamıyor.

Hazırlanan kılavuzun en önemli katkısı, dijital medya okuryazarlığını bir eğitim içeriği olmaktan çıkararak hak temelli bir politika aracına dönüştürmesi. Bu yaklaşım, dijital hakların ne olduğu, hangi koşullarda ihlal edildiği, platformların bu haklara ne ölçüde uyduğu, kullanıcıların hak talep etme kapasiteleri ve kurumların sorumlulukları gibi temel sorular etrafında şekilleniyor.

Ele alınan haklar yalnızca mahremiyet ve veri güvenliği ile sınırlı değil. Dijital şiddetten korunma hakkı, nefret söyleminden arındırılmış bir çevrimiçi ortam talebi, şeffaf algoritmalara erişim ve ifade özgürlüğünün güvence altına alınması bu çerçevenin ayrılmaz parçaları. Bu yönüyle kılavuzu, pedagojik bir materyalin ötesinde, dijital çağın demokratikleşme rehberi olarak kabul ediyoruz.

Dijital medya okuryazarlığı çok aktörlü bir alan ve bu alandaki sorunlar tek bir kurumun kapasitesiyle çözülemez. Sivil toplum kuruluşları sahaya en yakın aktörler olarak kırılgan grupların ihtiyaçlarını görünür kılar.

Öğretmenler dijital okuryazarlığı sınıfa taşıyan, çocuklar için somutlaştıran ve ailelerle temas kuran temel öznelerdir.

Bu nedenle Öğretmenler Ağı, yalnızca bir destek mekanizması değil, dijital medya okuryazarlığının toplumsallaşmasının temel taşı olarak düşünülmelidir.

Öğretmenler Ağı kapsamında öğretmenlere yönelik eleştirel dijital medya okuryazarlığını sınıf içine taşıyan rehberler ve uygulama setleri geliştirilebilir. Bu çalışmalar, yanlış bilginin nasıl analiz edileceğini, haber doğrulama pratiklerinin nasıl öğretileceğini ve sınıf içinde güvenli tartışma ortamlarının nasıl kurulacağını öğretmenler için erişilebilir ve uygulanabilir hâle getirmeyi amaçlar. Öğretmen buluşmaları çerçevesinde düzenlenecek atölyeler, algoritmaların nasıl çalıştığını deneyimleyerek anlamaya imkân veren uygulamalar, nefret söylemi örneklerinin güvenli biçimde tartışıldığı oturumlar ve doğrulama egzersizleriyle bu alanı güçlendirebilir.

Bu çerçevede Kaos GL’nin medya izleme deneyimi, nefret söylemi analizi ve hak temelli eğitim birikimi, dijital medya okuryazarlığı alanında güçlü bir ortaklık zemini sunmaktadır. LGBTİ bireylerin maruz kaldığı dijital şiddetin kılavuzda kesişimsel ve etik bir perspektifle yer alması, yalnızca teknik değil, politik bir katkı anlamı taşımaktadır.

Hrant Dink Vakfı ile geliştirilebilecek iş birlikleri ise dijital çoğulculuk, hafıza ve nefret söylemiyle mücadele alanlarında önemli bir derinlik kazandırmaktadır. Vakfın uluslararası ağları sayesinde Türkiye’de geliştirilen çalışmaların küresel ölçekte görünür hâle gelmesi ve karşılaştırmalı perspektiflerin güçlenmesi mümkündür.

Buna karşılık, RTÜK’ün mevcut kurumsal konumlanışı ve siyasal bağlamı, eleştirel düşünceyi ve çoğulculuğu merkeze alan sürdürülebilir iş birliklerini sınırlamaktadır. Benzer biçimde üniversitelerdeki merkezi atama pratikleri, akademik özerkliği zayıflatmaktadır. Bu koşullar altında bağımsız akademisyenler, araştırma grupları, sivil toplum ve bağımsız medya kuruluşlarıyla kurulacak yatay iş birlikleri daha uygulanabilir ve güvenilir bir yol sunmaktadır.

Dijital medya okuryazarlığının kalıcı bir kamu politikası alanına dönüşebilmesi için ulusal düzeyde izleme, eğitim, müdahale ve diyalog mekanizmalarına ihtiyaç var. Dijital güvenin ölçülmesi, dijital haklar alanında sürekli eğitim altyapılarının kurulması, dijital şiddete hızlı ve bütüncül müdahale mekanizmalarının oluşturulması ve platformların şeffaflığının izlenmesi bu çerçevenin temel bileşenleri.

Gençlere yönelik dijital dayanıklılık alanları, çok dillilik ve erişilebilirlik programları ile mahalle ölçeğinde topluluk temelli merkezler, dijital eşitsizliklerin azaltılması açısından büyük önem taşıyor. Algoritmik adalet üzerine kurulacak diyaloglar ve düzenli olarak gerçekleştirilecek dijital kültür ve etik buluşmaları, teknoloji politikalarının demokratikleşmesine katkı sunacaktır.

Bu önerilerin ortak noktası çok açık. Hiçbiri tek başına hayata geçirilemez. Her biri ortak sorumluluk, sürekli iş birliği ve bütüncül bir yönetişim anlayışı gerektirir. Hazırlanan kılavuz ve paylaşılan politika çerçevesi, dijital alanda daha adil, daha güvenli ve daha dayanıklı bir toplumsal yapı inşa etme çağrısıdır.

Bu çağrı, yalnızca uzmanlara ya da kurumlara değil, dijital alanın tüm kullanıcılarına yönelik. Şimdi söz, bu ortak sorumluluğu birlikte üstlenmeye hazır olan herkesindir.

AB tarafından finanse edilen ve 2023-2025 yıllarını kapsayacak "Bizim Medyamız" (Our Media) projesinin partnerleri arasında IPS İletişim Vakfı/bianet de var.

"Bizim Medyamız: Medya Okuryazarlığının ve Aktivizminin Çoğaltılması, Kutuplaşmanın Önlenmesi ve Diyalogun Teşvik Edilmesi için Sivil Toplum Hareketi" projesi üç yıl sürecek.

Projenin ilk odağı, Balkanlar ve Türkiye'de, STK'lerin, medya profesyonellerinin, genç aktivistlerin ve kamunun; medya özgürlüğünün yanında medyanın gelişimine ve sürdürülebilirliğine dair eğilimler ve zorluklar hakkında kapasite geliştirmelerini sağlamak olacak.

AB tarafından finanse edilen ve 2023 – 2025 yıllarını kapsayacak "Bizim Medyamız" projesinin partnerleri şöyle:

"Bizim Medyamız" projesinin IPS İletişim Vakfı/bianet adına araştırmacısı vakfın araştırma koordinatörü Sinem Aydınlı.

Proje, medyanın sürdürülebilirliğine yönelik ana eğilimleri, riskleri ve fırsatları belirlemek ve medya özgürlüğü ile medya ve bilgi okuryazarlığını (MIL) desteklemek için medya aktivizmi çalışmalarındaki iyi uygulamaları haritalandırabilmeye yönelik bir araştırmayla başlıyor. Araştırma bulguları, medyadaki zorlukları ele alabilmek için medya alanındaki STK'lerin ve diğer paydaşların kapasitelerini güçlendirmek için kullanılacak.

"Bizim Medyamız" kapsamında gazetecilerin, medya kuruluşlarının ve medya kurumlarının kapasitesilerini anlamaya yönelik savunuculuk faaliyetleri yapılacak. Yerel ve ulusal medya ve diğer aktörlerin, medyadaki toplumsal cinsiyet eşitsizliklerine yönelik medya aktivizmi çalışmaları yapması teşvik edilecek. Proje kapsamında ayrımcılığa ve cinsiyetçi kalıp yargılara karşı çıkma ve yapılacak çeşitli aktiviteler aracılığıyla toplumsal cinsiyet eşitliğini destekleme konusunda genç liderler güçlendirilecek.

Proje, kentsel ve kırsal alanlardaki STK'lere verilen mali destekle, yurttaşların MIL becerilerini geliştirmek, medya özgürlüğü ve bütünlüğünü desteklemek ve propaganda, nefret söylemi ve dezenformasyondan kaynaklanan kutuplaşmaya karşı koymak amacıyla yerel topluluklara ulaşacak.

(YGİ/SA/VC)

Cezaevine kitap göndermek isterseniz sorun çıkabilir.

Gönderdiğiniz kitaplar, dergiler ve bazen mektuplarınız bile içeridekilere verilemeyebilir…

Nedenini sorarsanız, mevzuat! Merak ederseniz, uygulama!

Acaba cezaevindekiler karikatürlerini, edebiyat notlarını, öykülerini, romanlarını, şiirlerini içeriden dışarıya gönderebilir mi?

Mevzuata göre, evet gönderebilirler…

Dışarıdan içeriye veya içeriden dışarıya göndermek istediğiniz matbuatın, basılı eserlerin, kitapların, dergilerin, yazdığınız öykülerin, notların, fotokopilerin, ders kitaplarınızın ve mektuplarınızın alıcısına verilmesine engel olan mevzuatın “yapısal bir sorunu” var mıdır?

Böyle bir sorun süreklilik kazanır ve ifade özgürlüğünü ihlal eder mi?

Dışarıdan içeriye, içeriden dışarıya iletişimde yargının yargıları nedir?

Önce dışarıdan içeriye…

Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu 21/12/2023 tarihli Serdar Güzelçay ve diğerleri (G.K. B. No: 2022/66987) (R.G 01.03.2024 – 32476) kararında, ceza infaz kurumlarında terör suçlarından tutuklu ya da hükümlülere gönderilen ancak teslim edilmeyen kitaplar hakkında ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine hükmetmiştir.

Anayasa Mahkemesi bu kararında “yapısal bir sorun” bulunduğu düşüncesindedir.

AYM kararında yapısal sorun şöyle özetleniyor:

“Yayınların verilmemesine dair Ceza İnfaz Kurumu Eğitim Kurullarınca alınan kararların bir bölümünde; ilgili yayınlarda terör örgütlerinin propagandasını yapan açıklamalara, kamu kuruluşlarını aşağılayıcı ve küçük düşürücü ifadelere, devlet büyüklerini ve ülke güvenliği için çalışan kurumları yıpratmaya yönelik yazı, haber ve yorumlara yer verildiği kabul edilmiştir.

Ayrıca Eğitim Kurullarının kararlarında; yayınların müstehcen içeriği olduğu, yayınlarda Ceza İnfaz Kurumlarının krokisine, diğer bölümlerine dair görsel bilgilerin ve açıklamaların yer aldığı, açlık grevi ile ölüm orucu eylemlerinin, suçun ve suçlunun övüldüğü ve yasaklı yayınlardan alıntılar içerdiği belirtilmiştir. Bu tespitler sonrasında Ceza İnfaz Kurumlarının güvenliği ile mahpusun ıslahı amaçlarının gerçekleştirilmesine engel olacağı gerekçesiyle söz konusu yayınların başvuruculara teslim edilmemesine karar verilmiştir.

Söz konusu kararlarda hangi içeriklerin bu nitelikte olduğu noktasında somut açıklama yapılmamıştır. Eğitim Kurulları kararlarının bir kısmında ise ilgili yayının hangi sayfalarının sakıncalı olduğu açıkça belirlenmiş ancak sakıncalı kısmın çıkarılarak geri kalan kısmın başvuruculara verilmesinin mümkün olup olmadığı tartışılmamıştır.”

Acaba içeriden dışarıya durum nedir?

Anayasa Mahkemesi Birinci Bölüm tarafından Rıza Kartal Başvurusu (B.No: 2022/69525- 5.11.2025) hakkında verilen kararda; ceza infaz kurumunda hükümlü olarak bulunan başvurucunun posta yolu ile göndermek istediği dokümanın sakıncalı bulunarak gönderilmemesinin ifade özgürlüğünü ihlal ettiği iddiası hakkındadır.

Anayasa Mahkemesi kararında olaylar aşağıdaki gibi açıklanmıştır:

“Anayasa Mahkemesine 29/6/2022 tarihinde yapılmış olan başvuruda; Burhaniye T Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda hükümlü olarak bulunan Başvurucu, Cumhuriyet gazetesi çizeri Zafer Temuçin'e mektup ve kendi karikatürlerini yollamak istemiştir. Söz konusu mektup, bir sayfa yazı ve iki sayfa karikatür çizimlerinden oluşmaktadır. Başvurucu, mektubunda, karikatür çiziminin beğenilmesini umduğunu ve çizimlerine ilişkin Z. Temuçin’in eleştirileri almak istediğini belirtmiştir.

Başvurucunun kendisinin çizdiği anlaşılan karikatürlerin birinde Cumhurbaşkanı, aç olduğunu söyleyen kız çocuğunu yatağına yatıran babanın üstünde oturur vaziyette çizilmiş ve ‘Sabırdan koruk helvası yapılıyor biliyor musunuz?’ demektedir. Diğer karikatürde ise bir mahpus ‘Adil yargılama Hakkımızı istiyoruz. Özgür Tutsaklar’ yazan bir pankartı kendisinden kaçmaya çalışan hâkime doğru uzatmaktadır.”

Ceza İnfaz Kurumu Mektup Okuma Komisyonu söz konusu el yazısı metni ve karikatürleri incelemiş, dokümanların -içeriğini dikkate alarak- Ceza İnfaz Kurumu Disiplin Kuruluna sunulmasına karar vermiştir.

Disiplin Kurulu,........

© Bianet