“Hıh! Seninle oynamayacağım”

“Futbol oynamak istiyorum, kale buluyorum; bu bir hayal…”
“Ben muzlu dondurma seviyorum ama muzlu dondurma kalmamış; bu bir hayal kırıklığı…”

“Çiçek seviyorsun diye sana çiçek alıyorum, bu bir incelik…”

Bu dünyada dokuz ayını doldurduğunda, dolaylı olsa da, başına bir şey geldi Çiya’nın. Bakım emeğinde yoldaşım olan babasından ayrı, üç ilkbahar, üç yaz, üç sonbahar geçirdi. Ve eğer hayat (devlet?) başka bir çıkış kapısı açmazsa, 8 Aralık gecesine yaklaşırken üçüncü kışı da geride bırakmış olacak. 98 cm boyunda neredeyse 44 aydır bu dünyada yaşayan, görünmez bir iple bağlı olsak da birlikte özgürleştiğimiz bu küçük insanla mevsimler boyu başka türlü bir “birbirine emek verme” ilişkisi kurduk. Dayanışmamız emeğimizle başladı.

Çocuk Hakları günü vesile olsun diyecektim ama ben Çiya’ya haklarının ne olduğunu anlatmadım şimdiye kadar. Çünkü benim için kendisi zaten bir hak öznesi ve aslında hakkı olanın ne olduğunu biliyor diye düşündüm sanırım. En azından şimdiye kadar ki yaşam pratiği bunu gösterdi – benimle oynamama hakkı olduğunu çok duydum mesela: “seninle oynamayacağım” ya da “bu benim kararım” dediği bir çok an yaşadık. Ama birine haksızlık etmenin ne anlama geldiğini bildiğini düşünüyorum: “Bana haksızlık ediyorsun Çiya” dediğim durumlar ve “ama bu büyük haksızlık” diye tanımladığım olaylarla karşılaşıyoruz çünkü.

Çiya on üç aylıkken yazdığım metinde şöyle demişim:
Şimdiye kadar hep sezgisel karar verdim Çiya’ya nasıl davranmam gerektiğine. O sırada göz göze geliyoruz. Ona nasıl davranmayacağımdan çok eminmişim gibi bakıyorum ki o da bana “şakacı sen de” der gibi, “çok emin olma” der gibi bakıyor. Gülüşüyoruz sonra birlikte.

Kitapları çok sevsek de Çiya’ya “kitabi” davranmadığım konusunda eminim. Sezgilerime güvenmeye devam ediyorum ve konuşmaya başladığından bu yana kendisiyle çok konuşuyoruz; çok konuşan bir çiftiz anlayacağınız. Boyuna inerek göz teması kurarak konuşuyorum Çiya’yla.

Uyandığında, uyumadan önce, yemek yerken, lego yaparken, hayatımız “sonsuzluk ve bir gün” gibi. Sadece bir şeyleri anlatmak için değil; anlamlandıramadığı duyguları varsa onlarla ne yapabiliriz diye, anlamlandıramadığı bir duygu(m) onda kalmasın diye de konuşuyoruz. Çünkü bu duyguların sorumlusunun kendisi olduğunu düşünmesini istemiyorum.

Benim gözümde çocukların en temel haklarından biri - en azından ilk aşamada - onlara bakım emeği verenlerin çocuklarla doğrudan ve güvenli bir iletişim (ve sonuç olarak bir bağ) kurması ve zor duygularla başa çıkmalarına destek olunması. Aynı zamanda çocukların, bakım verenlerin de yorulabileceğini, sıkılabileceğini ya da üzgün olabileceğini fark edebilecekleri bir iletişim alanının kurulması - yani karşılarındaki yetişkinin de duyguları olan bir canlı olduğunu anlamalarına yardımcı olunması. Sanırım bu kurulduktan sonra çocuklar, kendi ihtiyaçlarını ifade edebilme hakkına sahip olduklarını daha iyi kavrayabiliyor ve kendi sınırlarının tanınabileceği bir ortamda olduklarını hissedebiliyorlar.

Çiya’nın seçtiği kitaplar

Bana en sevdiğin kitaplardan birkaç tane getirir misin, yazıya ekleyeyim dedim. Aşağıda yazdığım kitapları getirdi belki bakmak istersiniz. Hepsi birbirinden keyifli, yaratıcı, birlikte okuduğunuzda laf lafı açacak. En azından bizde öyle oluyor:

Mutluluk Bir Tilkidir. Evelina Dacintė. Hippo Kitap.

Bugün Üzgün Hissediyorum. Nanna Neßhöver. Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2023.

Meyveler Sebzelere Karşı. Alex Latimer. Domingo Yayınevi, 2023.

Ah Keşke! Mies van Hout. Yapı Kredi Yayınları, 2023.

Rosa Parks (Küçük İnsanlar, Büyük Hayaller). Lisbeth Kaiser. Martı Yayınları.

Herkesin Öyküsü. Kristin Roskifte. Desen Yayınları.

Doktor Jîjo. Siya Sitav. Na Yayınları

Kafasına Edeni Bulmaya Çalışan Küçük Köstebeğin Hikâyesi. Werner Holzwarth & Wolf Erlbruch. Çev. Bahar Siber, İletişim Yayınları, 2008.

Çizgili Zürafa. Thea Baker. Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları

Eğlenceli Sorular İlginç Cevaplar: Vücudum. Anne Rooney. Koç Üniversitesi Yayınları.

The Gruffalo. Julia Donaldson. Macmillan Children’s Books, 1999.

Çiya’nın kitapları arasından ben de bir kitap seçtim. Duygularıyla ne yapacağını bilemeyen (!) yetişkinler de bi’ okur belki diye öneri olsun: “Kimse Bakmazken Duygular Ne Yapar?”(Tina Oziewicz& Aleksandra Zajac, 2022, Domingo).

(SA/EMK)

BİA Çocuk Kitaplığı bu hafta evlerinize, Yeni İnsan Yayınları’ndan Pamela Bravo imzasıyla çıkan Gabriela Lyon’un resimlediği ve Şükran Timur’un Türkçe’ye çevirdiği “Sürdürülebilirlik” ile konuk oluyor.

11 yaşında bir kızın yaşamcıl olan bu gezegene sahip çıkma hikayesini anlatan kitap, özenli bir hayatın ve sürdürülebilir bir düzenin yolunu işaret ediyor. Şili’li yazar ve yayıncı Pamela Bravo yalın anlatımı ve bütüncül bakış açısıyla sürdürülebilirlik, iklim krizi veya ekoloji mücadelelerine çocuk odaklı bir perspektif sunuyor.

Bravo ile bu perspektifin motivasyonunu, 11 yaşındaki Pla’nın hikayesini ve eko-politik anlamda kurulabilecek bir idealin yöntemlerini konuştuk.

Pla’nın doğa ile ilgilenmeyi misyon hâline getirdiği bu hikâye hangi motivasyondan doğdu? Çıkış noktası bir çocuğun evrenle kurduğu ilişki diyebilir miyiz?

Günümüzde "doğa biziz" fikri giderek yaygınlaşıyor çünkü kendimizi çevremizdeki doğadan ayırıyor, kendimizi onun merkezine veya dışına yerleştiriyoruz. Hikâyenin arkasındaki motivasyon, çocukların dünyayla, yeryüzüyle nasıl doğal bir bağ kurduklarını gözlemlemekten geliyor.

Gezegeni soyut bir şey olarak görmüyorlar; onu doğrudan hissediyorlar: rüzgâr, ağaçlar, hayvanlar, gökyüzü. Çocukların evrenle veya Dünya ile (ki bu sonsuz Evren'in bir parçası olarak yaşadığımız gezegendir) içgüdüsel bir ilişkisi vardır ki yetişkinler bunu sıklıkla unuturlar.

Pla'nın doğaya özen gösterme misyonu bu basit ve gerçek bağdan kaynaklanıyor. Hikâye, çocukların Dünya'dan ayrı değil, onun bir parçası oldukları inancına dayanıyor. İşte bu yüzden onların duyarlılığı, merakı ve hayret etme kapasiteleri başkaları için güçlü bir ilham kaynağı olabilir.

Yani evet, hikâye bir çocuğun evren ve doğa ile doğal ilişkisi fikrinden kaynaklanıyor. Bu, biz yetişkinlerin biriktirdiği gürültüden........

© Bianet