menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Yatarmatik’e güncelleme geldi

9 1
13.12.2025

İçinde yaşadığı toplumdaki kaygılara duyarlı, çözüm odaklı bir insan olarak geliştirdiğim Yatarmatik projesine farklı kesimlerden destek geldi.

Destek mesajları da gösterdi ki büyük bir kamu zararının önüne geçilecek olması özellikle emeklilerde bir heyecan yaratmış. Ancak küçük bir yanılsama olduğu anlaşılıyor. Çünkü benim projemle artan paranın kendilerine aktarılacağı zannına kapıldıklarını anlıyorum. Dolayısıyla bu yanlış anlama nedeniyle tüm işçi, memur ve esnaf emeklilerinden özür dilerim.

Gelelim projemizde yapılacak güncellemeye. Yine gelen önerilere baktığımızda Yatarmatik ile kaygıları azalanlar arasında olsalar da peşin yatış kapsamına alınanların büyük bir kısmının yaşlılık ve hastalık sorunları olduğunu belirledik. Bu kişileri Yatarmatik sistemine almayalım dedik, ama bu da başka tür ayrımcılık iddialarını gündeme getirdi.

Şöyle ki 70 yaşının üstünde olanları Yatarmatik sistemi kapsamından çıkarmayı önerdiğimde “Sizden geçti, sizden muhalif olmaz mı demek istiyorsunuz?”, “Muhalif olsanız ne olur, olmasanız ne olur mu diyorsunuz?”, “Bizi dışarıda bırakarak büyük bir geçmiş bilgi birikimini nasıl görmezden gelirsiniz?” eleştirileri geldi. İnsancıl olmaya çalışırken yaş ayrımcılığı sepetine düşmüş buldum kendimi. Bu nedenle de çok üzgünüm.

Ne yaparsak insanlar kaygısız, tasasız yatar ve bu süre onların sağlığına zarar vermeden nasıl geçirilebilir diye düşünürken bambaşka bir sorun daha ortaya çıktı.

Kimi televizyon kanallarını sınır nöbeti tutar gibi izleyen ve evinden neredeyse hiç çıkmayan nüfus için alternatif geliştirmek gerektiği anlaşıldı. Yani bu kişiler şu anda bir tür ev hapsi yaşadıklarından onların kapatılarak peşinen cezalandırılmasına ilişkin Yatarmatik projesinde bir gedik olduğunu anladık.

Öncelikle elbette belirlenen sürenin cezaevine kapatılarak geçirilmesi temel kabulümüz olduğundan kendilerini kapatmış kişilere uygulanacak cezanın, ev yerine hapishane olması tam isteneni karşılamıyor.

Bu kişilerin pandemi döneminde eve hapsedilmeleri ile başlayan süreçte geldikleri aşama süreğen tam kapatmaya döndüğünden onlar için “ceza” olabilecek nedir, ne olmalıdır, işte bunun belirlenmesi büyük önem taşıyor. Sonuçta hem ayrımcılık yapmamalıyız hem de ceza ise ceza çekilmesini de sağlamalıyız efendim, değil mi?

Yatarmatik sistemimizin güncellenerek geliştirilmesi ve giderek mükemmelleşmesine büyük önem verdiğimizden hemen çok yönlü araştırmaya giriştik.

Bu kişilerin ortak özelliklerine baktığımızda, yoksul olmalarına karşın kendilerinden başka herkes için üzüldükleri görülüyor. Yine bu kişilerin büyük kısmı sosyal medyanın facebook kavmine mensup. Sabahın erken saatlerinden başlayarak haberleri uzun yorumlarla paylaşıyorlar. Televizyonları görev gibi izliyor, televizyon ortamından kovalananları da internet üzerinden takip ediyorlar. Tüm bunlara “direniş kanalları” dediklerini tespit ettik.

Sistem güncellememizde bu direnişe zarar gelsin istemesek de bir “ceza” düşündüğümüzden Yatarmatik’in geliştirilmesinden sorumlu heyet olarak konuyu belirlenen gün ve saatte toplanarak ele aldık.

Önerilerden ilki, Yatarmatik sisteminin başka sistemlerle ilişkisi kurularak belirlenen grubun izledikleri kanalların sinyallerinin ceza süresince kesilmesi oldu. Ancak bu cezanın, çok fazla hakka aynı anda müdahale oluşturacağı ve uzun vadede projemize yönelik yaptırımların da gündeme gelebileceği dile getirildi. İkinci öneri cezalandırmanın işlevine dair çok boyutlu yaklaşıma dayalı bir değerlendirme içeriyordu. Uzun süre kapatılan kişilerin, alıştıkları yerin dışına çıkmasının da “ceza” sayılabileceği üzerinde duruldu. Konu tartışıldıktan sonra aşağıdaki karar alındı.

Yatarmatik projesine dahil edilebilir muhalif nüfustan 70 yaşının üzerinde ve kronik hastalığı olanlardan cezaya uygunluğu raporla tespit edilenlerin peşin infazının günün belirli saatlerinde evin dışında olma zorunluluğu ile uygulanmasına, bu sürenin mobese kameraları ile tespitine karar verilmiştir.

Ayrıca kendileriyle birlikte cezalı olanlarla toplu infaz uygulamasına izin verilmesine, infazın gerçekleştirilmesi için çeşitli kahvehanelerle denetimli serbestlik protokolleri yapılmasına, toplu infaz ortamlarındaki çay kahve masraflarının infaz ödeneğinden karşılanmasına karar verilmiştir.

Kamuoyunun bilgisine sunulur.

(ÖE/EMK)

Ankara’da bir çocuk güvercin kümesinde yaşamak zorunda bırakılıyor. Yanında bilmem kaç günlük ekmek. İşte gerçek. Parçalıyor bütün hamasi nutukları. Parçalıyor utançtan yerle bir olması gereken egomuza yüklediğimiz yapay duyarlılıkları. Bir diken gibi batıyor ve batmalı. Yüzleştirmeli bizi hayatla ilişkimizde.

Kapımızı örttüğümüzde dışarıda kalanın yok olmadığını göstermeli. Yorumlar yağıyor kümeste somutlaşan gerçekliğe. Herkes elini yıkıyor çocuğu kümeste yaşatan yenge ve amcanın üzerine. Ellerindeki kiri fark etmeden. Toplumsal utancımızdan ders almak yerine egomuza “ben ne kadar duyarlıyım” sinyalleri gönderiyoruz.

Bu durum kümeste yaşatılan çocuğun bir işine yaramıyor. Edilen küfürler de çürümüşlüğün ete kemiğe bürünmüş hali olan amca ve yengeye etki etmiyor. Sövgülerin tek faydası yıllarca sustuğumuz çürümenin kokusunu kendi burnumuzda bastırıp sorumluluğu üzerimizden atmak. Benim de boğazımda sövgüler bir yumru gibi duruyor.

Dışa vurmaya utanıyorum. Çünkü sövgülerin zihnimde tetiklediği soru “sen ne yaptın” olacak. Onunla yüzleşmek istemiyorum. Bütün öfkemizin düğümlendiği noktaya, boğazımdaki yumruya gönderiyorum tüm sövgüleri. Sonra unutuyorum olayı. Unutmak ta değil ya, birbirinden beter haberler bir çöp gibi yükleniyor zihnime. O olay altlarda kalıyor. Başka bir olay onu........

© Bianet