Barış için konuşmak ve dinlemek |
Kalıcı barışı konuşarak ve birbirimizi dinleyerek inşa edebiliriz.
Kürt Meselesinin barışçıl çözümünde 24 Kasım 2025’te önemli bir eşik daha geçildi. TBMM bünyesinde kurulan komisyonun üyelerinden Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Grup Başkanvekili Gülistan Kılıç Koçyiğit, MHP Genel Başkan Yardımcısı Feti Yıldız ve AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Yayman İmralı Hapishanesine giderek Abdullah Öcalan ile görüştü.
Ziyaretin ardından TBMM’nin resmi sayfasında yayınlanan kısa bilgi notu da görüşmenin olumlu geçtiğini belirtiyor.
Bu doğrultuda, 27 Şubat'ta yapılan Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı akabinde örgütün kendisini feshetmesi ve silah bırakması yönündeki açıklamaların yanı sıra Suriye'de 10 Mart mutabakatının hayata geçirilmesine yönelik sorulan sorular kapsamında detaylı beyanları alınmıştır.
Görüşme neticesinde; toplumsal bütünleşme, kardeşliğin pekiştirilmesi ve bölgesel perspektife yönelik sürecin pozitif ilerletilmesi açısından olumlu sonuçlar alınmıştır.
Meclis Başkanlığı'nın yayınladığı kısa açıklamadan alıntıladığım bu kısım komisyon üyelerinin Abdullah Öcalan'ı dikkatlice dinlendiğini ve muhtemelen bazı sorular da sorduğunu gösteriyor. Görüşmenin olumlu geçmesi de esasen önümüzde duran konu ne kadar çetrefilli olursa olsun konuşmanın, diyalogun ve müzakerenin en temel çözüm yöntemi olduğuna işaret ediyor.
Komisyon üyelerinin İmralı’da Abdullah Öcalan’I ziyaret etmesi sıradan bir görüşmenin ötesinde Kürt meselesinde şiddet yerine sözlerin, fikirlerin ağırlık kazandığının önemli bir göstergesidir.
Kürt Meselesi'ne güvenlik temelli politikalarla yaklaşıldığı ve şiddetin baskın olduğu dönemde siyasi aktörler arasında -en azından kamuoyunda bilinen- bir temas yoktu. Ağır insan hakları ihlallerine yol açan şiddet ortamı farklı fikirleri konuşarak, müzakere ederek çözmenin önüne geçiyordu.
Çatışmalar yaşandığı, fiziksel, yapısal ve kültürel şiddet sürdüğü dönemde toplumsal meselelere ilişkin politika üretmesi beklenen siyaset kurumunun da alanı daralmıştı. AİHM kararlarına rağmen hala serbest bırakılmayan Selahattin Demirtaş ile Figen Yüksekdağ ve diğer HDP yöneticilerinin tutuklanması, belediyelere kayyım atanması siyaset alanının daralmasının doğrudan bir sonucuydu. Benzer şekilde, TİP milletvekili seçilen ancak meclisine gelmesine izin verilmeyen Can Atalay ya da Ekrem İmamoğlu ve CHP’li diğer belediye başkanlarının tutuklanması da siyaset alanının daralması ile ilgili.
Esasen, şiddet ortamının sadece siyaseti ve siyasetçileri değil insan hakları savunucuları, sendikacılar, gazeteciler, akademisyenler yani muhalif her kesimin çalışmalarını olumsuz etkilediği bir olgu.
Bu konuda İHD olarak hazırladığımız birçok raporumuz mevcut. Örneğin, OHAL döneminin insan hakları mücadelesinde etkisine ilişkin raporumuz demokrasinin tam anlamıyla işlemediği dönemlerde yaşanan ihlalleri net bir biçimde gözler önüne seriyor.
1 Ekim 2024’te MHP lideri Devlet Bahçeli’nin DEM Parti eş genel başkanları ve temsilcileri ile tokalaşma başlayan süreçten ziyarete geçilmesi kritik önemde.
DEM Parti ve Kürt Hareketi temsilcilerinin sürekli gündeme getirdiği İmralı ziyaretinin gerçekleşmesinde yaşanan gecikme Bahçeli’nin 18 Kasım’daki Meclis konuşmasındaki şu sözleriyle aşıldı: “hiç kimse bu ziyarete yanaşmazsa, üç maymunu oynamakta ısrar ederse açık söylüyorum: Alırım yanıma üç arkadaşımı; kendi imânlarımızla İmralı'ya gitmekten, gocunmanın, çekinmenin, bir masa etrafında yüz yüze gelmekten imtina etmem" dedi.”
Ziyaretin ardından TBMM Başkanlığı'nın yaptığı açıklama gibi Bahçeli’nin bu sözleri de konuşmanın, dinlemenin, diyalogun önemini vurguluyor.
Bahçeli’nin bu konuşmasında siyasetin toplumsal gerçekliği görmezden gelmemesi gerektiğini, siyasette irade olduğunda ve konuşulduğunda aşılamayacak tabunun olmadığını, şiddeti ilanihaye kaldırmanın yolunun konuşma ve dinleme ile olabileceğini belirtiyor. Aslında Bahçeli siyaset kurumunun sorunları konuşarak ve dinleyerek çözmeyi güvence altına sorumluluğuna işaret ediyor.
Hem TBMM Başkanlığı hem de MHP lideri Bahçeli’nin sözleri karşılıklı konuşmanın, diyalogun ve dinlemenin önemini vurguluyor.
Dinleme fiili söylenenleri işitmenin ötesinde odaklanmayı, anlamayı, muhakeme etmeyi ve değerlendirmeyi de içerir. Gerçek bir dinleme önyargıları değiştirmeye imkan verir, yanlış algıları da değiştirme fırsatı sunar.
Bu bakımından, dinleme bir meselenin anlaşılmasında konuşmak kadar önemlidir. Milletvekillerinin, siyasetçilerin kürsüden veya bir başka platformdan aktardıkları görüşler toplumun sesi, talebi ve görüşleri olması gerektiğinden hareketle bu görevlerde bulunanların konuştukları kadar -belki de daha çok-dinlemeleri önemli bir niteliktir.
Komisyon'da CHP’nin ziyarete üye vermeme kararı alması bu süreçte yaşanabilecek riskli durumlardan birisiydi.
Şüphesiz ki, CHP’nin de İmralı’ya giden heyette yer alması heyetin ziyaretini daha güçlü kılardı. Ancak, barışa giden uzun yolda (tarihsel öneme sahip bir ziyaret olduğu gerçeğini görerek) CHP’nin kalıcı ve uzun vadeli politikasını tek bir ziyarete katılmamanın etkilemeyeceği kanaatindeyim.
Nitekim, CHP Genel Başkanı