Kentlerde bireyler yeni bir tarih anlatısı yaratabilir mi?
18 Ekim'de Cenevre'de bir yürüyüş turuna katıldım. Üç saat boyunca şehrin eski şehrinde, bugünün en işlek caddesinde, parklarında ve meydanlarında yürüdük. Ama bu sıradan bir şehir turu değildi. "İsyankar Cenevre: Feminist ve Queer Mücadelelerin İzinde" adlı bu yürüyüş, şehrin resmi tarih anlatısının ve yaygın popüler anlatının dışında bırakılan, unutturulmaya çalışılan kadın ve queer mücadelelerinin hikayelerini takip ediyordu.
Cenevre kendini "insani değerlerin başkenti" olarak sunar ve dünyanın önemli finans merkezlerinden biridir. Tabi ki Amerikan yardımlarının kesilmesi ile birlikte uluslararası Cenevre’nin tahtı sallanmakta. Cenevre’deki birçok kalkınma ve insani yardım kurumu yaklaşık yüzde 40 bütçe kesintisine gitti ve işten çıkarmalar yaşanıyor. (Le temps’den Kasmira Jefford’ın 20 kasım tarihli haberine göre; Dünya Sağlık Örgütü'nün aynı hafta yayınladığı bir rapor, önümüzdeki yaza kadar personelinin neredeyse dörtte birini, yani Aralık 2024 itibarıyla DSÖ'nün 9.457 pozisyonundan yaklaşık 2.370'ini işten çıkaracağını doğrulamıştı). Kalkınma ve insani yardımın merkezinin küresel Güneye, UNEP, UN-Habitat, UNON gibi kuruluşların Afrika’daki merkezinin bulunduğu Nairobi'ye taşınabileceği konuşuluyor. Bununla beraber, Federal Konsey geçtiğimiz haziran ayında uluslararası Cenevre'nin (International Geneva) devamlılığı için 2026-2029 dönemi için yaklaşık 269 milyon frank tahsis etmek istediğini açıklamıştı. Fakat bu rakam organizasyonları mevcut olduğu gibi yerinde tutmaya yeterli olacak gibi değil. Üstelik birçok kurum Cenevre'den daha ucuz Avrupa ülkelerine ya da küresel güneye taşınmaya başlamış durumda (bknz: UNICEF Roma'ya taşınıyor).
Uluslararası Cenevre'nin hem hümanist değerler hem de yerel ekonomi açısından önemi büyük. Sektör, Cenevre'de 36.500'den fazla işi temsil ediyor ve İsviçre'de yılda 4 milyar franktan fazla harcama yapıyor. Kantonun topraklarında 476 STK ve 40 uluslararası kuruluş bulunuyor. Uluslararası Cenevre, uluslararası yardımların dondurulması ve bütçe kesintilerinden ağır darbe alıyor. Devlet Konseyi Üyesi Nathalie Fontanet'e göre, uluslararası Cenevre'nin tamamen parçalanması riski gerçek.
Detayları Birleşmiş Milletler, Güney’e mi taşınıyor yazısında bulabilirsiniz. Fakat Cenevre bugüne kadar oluşturduğu imajla Birleşmiş Milletler, Kızılhaç... İnsan hakları ve diplomasi denince akla ilk gelen şehirlerden biri. Ama bu parlak imajın altında gölgede kalmış bir gerçek var: Yüzyıllardır kadınların, seks işçilerinin, queer bireylerin mücadeleleri bu şehrin manzarasından sistematik olarak silinmiş. Tabii ki şimdilerde Cenevre Belediyesi'nin çok önemli, kayda değer girişimleri var.
Turun yaratıcısı Ingrid Münch, insani yardım sektöründe çalışıyor. Ingrid, toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda uzman. Sekiz senedir Cenevre'de yaşayan bir feminist aktivist.
Bu turu düzenlemeye geçtiğimiz sene başlamış. Kendisini evde hissetmenin ve şehirle bağ kurmanın yeni yolu olduğundan bahsediyor.
Turları ayda bir 10-12 kişilik küçük bir grupla organize ediyor. Böylece katılımcıların konuşma ve tartışma fırsatları oluyor, turun yapısına katkıda bulunabiliyorlar. Zaten tur sonrasında turun tasarımında kullandığı kaynakları katılımcılarla paylaşıyor ve katılımcıların görüşlerini soruyor. Eleştirilerden gelen yenilikleri bir sonraki turda uyguluyor. Böylece yürüyüş turu, aynı zamanda birlikte yaratılan bir şeye dönüşüyor.
Turumuz 14 Haziran Parkı'nda başladı. 14 Haziran, İsviçre'de kadınların eşitlik mücadelesinin sembolü haline gelmiş bir gün.
1991'de başlayan ve tüm İsviçre'ye yayılan kadın grevi, kadınların iş yaşamındaki eşitsizliklere, düşük ücretlere ve toplumsal hak eksikliklerine dikkat çekmek için sokağa çıktığı tarihi bir andı. O gün yaklaşık 500.000 kadın iş bıraktı, yürüyüşler düzenledi ve eşitlik taleplerini haykırdı. 14 Haziran'ın sembolik önemi, 1981'de İsviçre Anayasası'na eklenen toplumsal cinsiyet eşitliği ilkesinin tam olarak uygulanmadığının altını çizmesinden geliyor. Anayasaya göre, kadınlar ve erkekler "özellikle aile, eğitim ve işte" eşit haklara sahip olmalıydı. Ancak bu madde on yıl boyunca kâğıt üzerinde kaldı. 1991 grevi, bu eşitliğin gerçekleşmesi için toplumsal bir baskı oluşturdu. O tarihten sonra, 14 Haziran her yıl kadınların bir araya gelip eylem yapabilecekleri bir platforma dönüştü.
İşte bu tarihi günün adını taşıyan park, Cenevre'nin eski şehrinde, kadın mücadelesinin çok daha eskilere uzanan izlerini barındırıyor.
Ingrid, bize bu parkın altındaki gizli tarihi anlattı. 14 Haziran Parkı, 1652'de Michée Chauderon'un idam edildiği yer. Chauderon, işçi sınıfından çamaşırcılık ve şifacılık yapan bir kadındı. Zengin bir işverenle tartıştıktan sonra sekiz varlıklı kadın onu "şeytan çağırmakla" suçladı. İşkence altında itiraf etmeye zorlandı. Asıldı ve yakıldı.
Cadılık suçlamaları yalnızca Chauderon'a özgü değildi. Avrupa'da on altıncı ve on yedinci yüzyıllarda yaşanan cadı avları sırasında binlerce kadın öldürüldü. Cadılık ithamları, erkek egemen toplumsal düzende kontrol dışı görülen kadınları, yaşlı kadınlar, şifacılar, ebeleler, dul kadınlar, yoksul kadınlar, hedef aldı. Bu dönemde suçlanan kişinin bedeninde iğne batırıldığında acımayan, kanamayan bir iz aranıyordu: "şeytanın işareti" (devil's spot). Bu sözde "kanıt", kadınların mahkûm edilmesi için yeterliydi.
Bu arada bilmeyenler için, o dönemde sadece kadınlar cadılıkla suçlanmıyordu. Fakat bir noktada, cadılık suçlamaları kadınların evcilleştirilmesi, kontrol edilmesi ve toplumsal düzenden dışlanmasına hizmet etmeye başladı.
Şimdi bu park, hem 1652'deki cadı avının kurbanı Michée Chauderon'u hem de İsviçre'deki çağdaş kadın hareketinin dönüm noktası olan 1991 grevini anıyor. İsviçre'de toplumsal cinsiyet eşitliği, 1971'de kadınların federal düzeyde oy hakkı kazanmasıyla anayasal düzeyde önemli bir adım attı. Ancak federal sistem sebebiyle ve her kantonun kendi iç politik süreçlerinin bağımsızlığı nedeniyle, bu hakların tam olarak hayata geçirilmesi uzun bir süreç oldu. 1981'de cinsiyet eşitliği ilkesi anayasaya eklendi, 14 Haziran 1991'de büyük bir kadın grevi düzenlendi ve 2002'de kürtaj yasal hale geldi.
Chauderon'un idam edildiği yer uzun süre işaretsiz kaldı. 2019'da Cenevre Belediyesi, bu alanı "14 Haziran Parkı" olarak yeniden adlandırdı ve tarihi görünür kılmak için bir adım attı. Yine de feministler her yıl 8 Mart'ta ve 14 Haziran'da onu ve cadı avının diğer mağdurlarını anmaya devam ediyor. Ingrid'den Chauderon'un adının Cenevre'de bir sokağa da verildiğini öğreniyorum: Ren Nehri'nin uzandığı Aire bölgesinde, ara bir sokakta.
İkinci durağımız Cenevre'nin eski şehriydi (Fransızcası vieille ville). Bu arada, bu turun kompakt bir şekilde organize edilebilmesinin sebebi Cenevre'nin küçük ve yaya dostu bir şehir olması. Böyle bir turu İstanbul'da nasıl tasarlardık bilemiyorum? Belki daha küçük ölçekli...
"Güzel kızlar sokağı" (Fransızcası la rue des belles filles) ve başka isimlerle anılan sokakların kesiştiği bir noktada Ingrid, Cenevre'deki seks işçilerinin tarihini anlatmaya başladı. Bu sokak adları, seks işçilerinin şehir merkezinin dışına atılmasıyla değiştirilmiş, cinsellik ve seks işçiliğiyle ilgili referanslar silinmiş.
Seks işçileri yüzyıllardır Cenevre'nin bir parçası. Ama makbul özne değiller. Şehir onları yer değiştirmeye zorlamış: eski şehirden Cornavin ve Pâquis'ye. Bugün hâlâ Pâquis'de Cenevre'nin kırmızı ışıklar bölgesi (red light district) bulunur. Seks işçileri görünmez kılınmış ama emekleri hep gerekli olmuş.
Ingrid, seks işçileri ve ev işlerinde çalışan kadınlar arasında günümüze uzanan bir bağlantı kurdu: "Cenevre'de şu anda yaklaşık 10.000 belgesiz göçmen var, çoğu kadın, ev işçisi. Şehrin ekonomisinde hayatiler ama sistematik bir şekilde görünmezler."
İsviçre'de ve diğer Avrupa ülkelerinde özel haneler, göçmen kadınlar için güvencesiz çalışma alanları haline gelmiş durumda. Ev işi profesyonel bir meslek olarak tanınmadığı için, işçilere ne iş güvencesi ne de sigorta ve emeklilik programları sunuluyor. Ev işlerini çoğunlukla küresel güneyden gelen kadınlar yapıyor ve birçoğu belgesiz. Federal Konsey'in (2020) tahminlerine göre, İsviçre'de yaşayan 58.000 ila 105.000 belgesiz göçmenin yarısı özel evlerde enformel koşullarda çalışıyor. Tam da bu yasal statü eksikliği, belgesiz kadınları "ucuz" ve "uysal" bir ev işçisi kaynağı haline getiriyor. Bu durum onları zaten düşük ücret, iş güvencesi eksikliği ve az sosyal hakla tanımlanan bir sektörde güvencesiz çalışma koşullarını kabul etmeye zorluyor. COVID-19 salgınının patlak vermesi, göçmen ev işçilerinin kırılganlığını daha da görünür kıldı.
Tabii ki bu Cenevre'ye özel bir durum değil. İstanbul'dan geldiğim için bu bana çok tanıdık geldi.........





















Toi Staff
Penny S. Tee
Gideon Levy
Sabine Sterk
Mark Travers Ph.d
Gilles Touboul
John Nosta
Daniel Orenstein