Şili’nin yeni Devlet Başkanı bir Nazi askerinin oğlu

Latin Amerika ülkesi Şili’de Devlet Başkanlığına aşırı-sağcı José Antonio Kast seçildi. Pazar günü yapılan seçimlerin ikinci turunda komünist partili Jeannette Jara ile karşı karşıya gelen Kast, X’in üzerinde net bir oy toplamayı başardı.

ABD Dışişleri Bakanlığı seçimlerin ardından Kast'ı tebrik etti. Açıklamada, Kast liderliğinde Şili'nin, kamu güvenliği, düzensiz göçün önlenmesi ve ikili ticari ilişkilerin canlandırılması konularında ABD ile ortak bir zeminde buluşacağına inanıldığı belirtildi[1].

Kast’ın zaferi Latin Amerika ölçeğinde şaşırtıcı değil. ABD Başkanı Donald Trump ile yakın ilişkiler kuran güvenlikçi, neoliberal politikalar yanlısı, kadın ve göçmen düşmanı aşırı-sağ figürlerin kıtada nasıl ve neden sivrildiğini geçtiğimiz hafta konuşmuştuk[2]. Ayrıca Şili’deki seçimlerin ilk turunun ardından solun yaşadığı gerilemenin nedenlerini tartışmıştık[3]. Kendimizi tekrar etmemek adına merceğimizi Kast’ın profiline çevirerek ilerleyebiliriz.

Her şeyden önce Şili’nin müstakbel devlet başkanı, ‘aşırı-sağ’ ifadesini fazlasıyla hak eden bir isim. Kast, seçim kampanyası sırasında Şili’nin darbeci diktatörü Augusto Pinochet’e (1915-2006) dizdiği methiyelerle isminden söz ettirdi. 1973 yılında CIA destekli kanlı bir askeri darbe ile Şili’nin solcu Devlet Başkanı Salvador Allende’yi iktidardan indiren Pinochet için ‘yaşasaydı kendisini destekleyeceğini’ hatta ‘beraber çay içebileceklerini’ söyledi.

Pinochet dönemi, sosyalistlerin işkencelerden geçtiği, kaçırıldığı ve katledildiği karanlık bir dönem olarak anılıyor. Aynı zamanda Pinochet, iktidarda kaldığı 17 yıllık süre içerisinde ülke ekonomisinde yaptığı neoliberal mühendislikle biliniyor.

Kast’ın ise Pinochet ile hem siyasi hem de ‘ailevi’ bağları var.

Bugün, Pinochet’in mirasını gocunmadan savunan, koyu bir Katolik olan Kast’ın aile kökleri seçim sürecinde tartışılan bir diğer konuydu. Toplam 9 çocuk sahibi Kast, on çocuklu bir ailenin en küçüğü. Babası Michael Kast (1924-2014) ise eski bir Nazi Partisi üyesi. İkinci Dünya Savaşı’nda teğmen rütbesiyle Nazi Ordusunda görev yapan Michael Kast, 1942 yılında Doğu Cephesi’nde Sovyet Birlikleriyle yapılan savaşa katılır. Ardından gönderildiği İtalya’da 1945 yılında Müttefik Kuvvetler tarafından esir alınır.

Kızıl Ordu’nun Berlin’e girmesiyle birlikte Naziler resmen savaşı kaybetse de ABD’nin etki alanında bulunan Batı Almanya’da denazifikasyon süreci gevşek bir şekilde ilerler. Nazi kadrolar, ‘daimi düşman Komünistlere’ karşı kullanılmak üzere sistem çarklarına ya adapte edilir ya da göç etmelerine yol verilir. Michael Kast da bu denazifikasyon sürecinde aile dostları bir savcıyı araya sokar ve Nazi sicilini yaktırmayı başarır[4].

Kullandığı aşırı-sağ retorik, ister istemez babasının geçmişini hatırlatınca Kast, bu eleştirilere “Babam emir kulu bir askerdi” şeklinde yanıt verdi. Zamanında çoğu evrak yok edilse de bugünkü tartışmaların akabinde Almanya’da ulaşılan belgeler, Michael Kast’ın Nazi Partisi mensubu olduğunu net bir şekilde doğruluyor. Zorunlu askerlik gerçekten dönemin almanyasında adı üzerinde ‘zorunlu’ olsa da Nazi Partisi üyeliği ve militanlığı gönüllülüğe dayanan bir meseleydi. Dolayısıyla Michael Kast’ın ‘savaş şartlarıyla sürüklenen bir masum’ olduğunu söylemek mümkün değil. Şilili gazeteci Mauricio Weibel’in paylaştığı belgeler, Kast’ın Nazi Partisine üyelik kaydını kanıtlıyor[5].

Michael Kast, savaşın ardından -pek çok Nazi askeri ya da partilisi gibi- yüzünü Latin Amerika’ya çevirir, popüler Nazi kaçış rotalarından Vatikan aracılığı ile 1950’lerde Şili’ye göç eder. Buraya önemli bir konum elde eder. Fabrikatörlük yapar, gıda mağazası zinciri kurar.

Beklenebileceği üzere Michael Kast, Pinochet darbesinin sıkı bir destekçisidir. Şili’nin neoliberal politikalarla sarsıldığı Pinochet döneminde Almanya doğumlu en büyük oğlu Miguel Kast Rist’e (1948-1983) Merkez Bankası Başkanlığı, Çalışma Bakanlığı, Kalkınma........

© Bianet