Çocuk koruma ve safeguarding: “Yardımın gücü kadar, sınırı da olmalı” |
6 Şubat depremlerinin ardından sahaya giden binlerce gönüllü ve profesyonel, ortak bir hedefle hareket etti: Destek olmak, dayanışmayı büyütmek ve özellikle çocukların güvenliğini korumak. Ancak insani yardım alanında sıkça gözden kaçan bir gerçek var:
İyi niyet tek başına güvenlik yaratmaz. Doğru yönetilmediğinde risk üretir. Bu nedenle afet sonrası müdahale süreçlerinde safeguarding, yani çocuk koruma politikaları, her çalışmanın merkezinde yer almalıdır. Safeguarding yalnızca kurum içi prosedürler değil; sahada çocukla temas eden herkesin davranışını şekillendiren etik bir çerçevedir.
Deprem çocukları çok boyutlu bir yıkımla karşılaştı: Evlerini, okullarını, rutinlerini, sosyal çevrelerini ve kimi zaman bakım verenlerini kaybettiler. Bu kayıplar, çocuklarda yoğun bir “güvende olma” ihtiyacı doğurdu. Ancak afet koşulları, çocukların güvenlik algısını olağan dönemlere kıyasla daha kırılgan hâle getirir.
Bu süreçte:
• aşırı temas,
• yalnız görüşmeler,
• sürekli hediye verme,
• duygusal bağı güçlendiren davranışlar
gibi iyi niyetli görünen yaklaşımlar bile sınırları bulanıklaştırabilir. Travma yaşayan çocuklar, bazı uygunsuz davranışları “şefkat” olarak yorumlayabilir. Bu durum çocuğu savunmasız bırakır ve istismara açık hâle getirir.
Bu nedenle afet alanında çocukla kurulan her iletişim, mesleki standartlara, çocuk koruma ilkelerine ve etik sınır bilgisine dayanmalıdır.
Deprem sonrası sahada görev alan birçok gönüllü çocuklarla çalışma konusunda eğitimli değildi. Bu nedenle:
• gereğinden fazla yakınlık kuruldu,
• çocukların özel alanına aşırı müdahale edildi,
• çocuğun anlatımları mesleki çerçevenin dışında alındı,
• bağımlılık yaratan ilişkiler gelişti,
• profesyonel olmayan “psikososyal destek” görüşmeleri yapıldı.
Bu davranışların çoğu kötü niyetten kaynaklanmıyor olsa da, kötü niyetin olmaması zarar verilmediği anlamına gelmez.
Çocuk koruma alanında ihmal ve ihlal çoğu zaman bilgisizlikten doğar.
Grooming, akademik literatürde bir yetişkinin çocuğu duygusal, psikolojik ve sosyal olarak manipüle ederek istismara hazırlaması olarak tanımlanır. Bu süreç anlık değil; planlı, aşamalı ve çoğu zaman fark edilmesi güç bir şekilde ilerler.
1. Grooming Sürecinin Aşamaları
a) Hedef Seçimi
İstismarcılar genellikle daha kırılgan, desteğe ihtiyaç duyan veya yalnızlaşmış çocukları hedef alır. Afet bölgeleri bu nedenle riskin yükseldiği ortamlardır.
b) Güven İnşası ve Erişim
Yetişkin, çevresiyle uyumlu görünerek çocuğa erişim sağlar. Afet ortamlarında rol ve sorumluluklar net olmadığından bu aşama kolaylaşır.
c) Sınırların Bulanıklaştırılması
Hediye verme, aşırı ilgi, fiziksel teması normalleştirme, sır paylaşma, “özel ilişki” kurma gibi davranışlarla çocuğun sınır algısı değişir.
d) İzolasyon ve Kontrol
“Bu bizim aramızda”, “Bunu kimseye söyleme”, “Seni en iyi ben anlıyorum” gibi ifadelerle çocuk sosyal çevresinden uzaklaştırılır.
2. Afet Sonrası Risk Neden Artar?
a) Denetim mekanizmaları zayıflar.
Çocuklar okul ve sosyal çevreden kopar; gözetim tutarlı değildir.
b) Çocuklar duygusal olarak daha savunmasızdır.
Yoğun kayıp yaşayan çocuklar yakınlığa daha hızlı yanıt verir.
c) Yetişkin rolleri belirsizdir.
“Gönüllü”, “yardım çalışanı” veya “ziyaretçi” kimliği sık sık karışır.
3. Sahadan Gelen Örnekler
Deprem sonrası raporlanan bazı durumlar grooming’in erken işaretlerini taşıyordu:
• sürekli hediye getiren yetişkinlerin gizlilik talep etmesi,
• çocuğu aileden uzaklaştıran söylemler,
• yalnız görüşmeler veya çocuğu köşeye çekme,
• özel mesajlaşmalar ve aşırı........