Dilek Kaya İmamoğlu: Kadınların hayatlarını korumak ortak sorumluluğumuzdur

Google’a “Dilek İmamoğlu” yazdığınızda karşınıza en çok aranan sorular çıkıyor: Babası kimdir? Mesleği nedir? Nerelidir? Belki bu sorular merakı gideriyor, fakat Dilek İmamoğlu’nu bu bilgilerle sınırlamak, binlerce kadında olduğu gibi onun hikâyesinin de yalnızca yüzeyine dokunmak oluyor.

Çünkü aslına bakarsanız Dr. Dilek Kaya İmamoğlu, ansiklopedik tanımlara sığmayacak kadar dirayetli bir mücadele sürdürüyor.

19 Mart operasyonlarında tutuklananların yakınlarının kurduğu Adalet Arayan Aileler (ADA) ile her hafta Saraçhane’de yer alarak adalet arayışının tam merkezinde duruyor. Orada yaptığı konuşmalarda, tutuklu eşi CHP Cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu’nun özgürlüğü için açık, net ve dimdik bir duruş sergiliyor.

İmamoğlu, akademik hayatında cam tavan sendromu ve örgütsel bağlılık üzerine bir yüksek lisans tezi hazırladı doktorasını ise Y kuşağının liderlik beklentileri üzerine tamamladı. Bunun yanında İstanbul Vakfı aracılığıyla kız çocuklarının eğitimine destek oluyor.

Fakat sanırım onu en çok tanımlayan cümle belki de kendi sözleri:
“Bu mücadele yalnızca benim değil, adaletin ve demokrasinin mücadelesidir.”

Her konuşmasında söylediği gibi “dimdik durmak”, “kadınların sesini yükseltmek”, “eşitliği tartışmaya kapatmak” onun hayatının temalarını oluşturuyor. Kendisine yönelen saldırılara karşı da en büyük sığınağının “iç sesi ve niyetinin doğruluğu” olduğunu söylüyor.

25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü öncesinde sorularımızı yanıtlayan İmamoğlu’nun mesajı net: “Şiddet, hiçbir gerekçeyle mazur görülemeyecek, asla sıradanlaştırılamayacak bir insan hakkı ihlalidir. Bu nedenle hepimizin, kadınların hayatlarını korumak ve güçlendirmek için daha yüksek bir bilinç ve dayanışma içinde olması gerekiyor.”

Öncelikle nasılsınız? Yoğun bir gündemin içinde kendinizi nasıl hissediyorsunuz, sizi en çok motive eden şey ne oluyor?

Yoğun ve çoğu zaman ağır bir gündemin içinden geçiyoruz, fakat moralimi yüksek tutmaya gayret ediyorum. Çünkü biliyorum ki, bu mücadele yalnızca benim değil, adaletin ve demokrasinin mücadelesidir.

Elbette insanım; zaman zaman yıprandığım, duygusal olarak zorlandığım anlar da oluyor. Ama beni en çok motive eden şey, halkımızın gösterdiği büyük dayanışma, sevgisi ve adalet arayışı oluyor. Dışarıda milyonlarca insanın hakkın, hukukun ve vicdanın yanında durduğunu bilmek, bana her koşulda güç veriyor.

Bir kadın olarak kamusal alanda sık sık gündemde yer alıyorsunuz. Zaman zaman da sosyal medyada haksız eleştiriler ve linç kampanyalarına maruz kalıyorsunuz. Bu tür saldırılar karşısında kendinizi nasıl koruyorsunuz?

Bir kadın olarak kamusal alanda görünür olmanın ne anlama geldiğini çok iyi biliyorum. Zaman zaman sosyal medyada haksız eleştirilerle, organize linç girişimleriyle karşılaşabiliyorum. Bu saldırılar elbette kolay değil; insanın kalbini kırabiliyor.

Ama ben kendimi iki şeyle koruyorum: İlki, kendi iç sesime ve niyetimin doğruluğuna sadık kalmak. İkincisi ise kadın dayanışmasının, dostluğun ve ailemin bana verdiği güç. Haklı olduğumu bildiğim bir yolda yürürken, bu tür saldırıların beni yıldırmasına izin vermemeye çalışıyorum. Çünkü biliyorum ki, bu linç girişimleri aslında kadınların görünürlüğünü ve söz hakkını bastırmaya yönelik daha büyük bir zihniyetin uzantısı.

Ben o zihniyete teslim olmayacağım. Kendimi korumanın en güçlü yolu da tam olarak bu: Dimdik durmak, susmamak ve kadınların sesini daha da yükseltmek.

Ben her zaman gerçek ilişkilere; aileme ve dostlarıma tutunuyorum. Toplumsal fayda amacıyla ürettiklerime, yaptığım çalışmalara ve verdiğim mücadeleye odaklanıyorum. Beni ayakta tutan, iyi ve doğru olana duyduğum inanç ve onu savunma kararlığım…

Kadınlar ve çocuklar için yürüttüğünüz sosyal projeler yakından takip ediliyor. Özellikle kız çocuklarının eğitime erişimi konusunda önemli çalışmalar yapıyorsunuz. Bu projelerinizin kapsamından ve ulaştığınız sonuçlardan bahseder misiniz?

Kadınlar ve çocuklar için yürüttüğümüz sosyal projeler, benim hem kişisel sorumluluk duygumun hem de toplumsal dönüşüme olan inancımın en önemli parçalarından biri. Çünkü biliyorum ki, bir ülkenin gerçek gücü kadınların özgüveninden, çocukların eğitiminden ve hayallerinden gelir.

Bu nedenle özellikle kız çocuklarının ve genç kadınların kendilerini sınırlayan kalıpları kırmalarına, büyük düşünmelerine, hayal kurmaktan korkmamalarına, kendi potansiyellerini fark etmelerine ve eğitime erişimine destek olan çalışmalarda yer alıyorum. Bu projelerde; eğitim burslarından mentorluk programlarına, rol model buluşmalarından psikososyal güçlendirme desteklerine kadar geniş bir kapsamla ilerliyoruz.

Bu çalışmalarla yüzlerce kız çocuğunun ve genç kadının hayatına dokunabildik. Elbette bu başarıları sadece sayılarla ölçmemeliyiz. Kız çocuklarının gözlerindeki cesaret, kadınların kendi potansiyellerini keşfetmelerindeki sosyal etki, ailelerin çocuklarının potansiyeline daha fazla inanması… Bunlar en büyük kazanım. Bu dönüşüm, geleceğimizi daha umutlu ve daha eşit kılıyor.

“Kadın erkek eşit değildir” anlayışının hâkim olduğu bir siyasi iklimde yaşıyoruz. Siz bu yaklaşıma karşı nasıl bir tutum benimsiyorsunuz?

Eşitlik bir tartışma konusu dahi olamaz. Toplumsal eşitlik bir insan hakkı meselesidir ve tüm toplumu ilgilendirir. Kadın ve erkek arasındaki eşitsizliği savunmak, toplumun bir kesimini temel insan haklarından mahrum bırakmak ve toplumsal ilerlemenin önünü kapatmak demektir.

Her fırsatta şunu söylüyorum: Eşitliği kabul etmeyen bir toplum adil olamaz; adil olmayan bir toplum da huzurlu olamaz. Biz kadınlar, bu ülkenin yarısıyız ve emeğimizle, bilgimizle, sevgimizle buradayız. Bu gerçeği kimse görmezden gelemez.

Bir anne olarak eşitlik konusuna nasıl yaklaşıyorsunuz? Ailenizde eşitliği nasıl yaşatıyorsunuz?

Eşitlik önce evin içinde başlar. Bir kızımız ve iki oğlumuz var. Onlara birbirlerini dinlemeyi, saygı göstermeyi, sorumluluğu paylaşmayı öğrettik.

Kız çocuklarının güçlenmesi ne kadar önemliyse, erkek çocuklarının da eşitlik kültürüyle büyümesi o kadar önemli. Çünkü gerçek değişim ancak toplumun her kesimindeki zihniyet dönüşümüyle mümkün olur.

25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü’nde ne mesaj vermek istersiniz?

25 Kasım, bizlere sadece kadına yönelik şiddetin boyutlarını hatırlatan bir gün değil; aynı zamanda toplumsal bir yüzleşme ve ortak bir sorumluluk çağrısıdır.

Şiddet, hiçbir gerekçeyle mazur görülemeyecek, asla sıradanlaştırılamayacak bir insan hakkı ihlalidir. Bu nedenle hepimizin, kadınların hayatlarını korumak ve güçlendirmek için daha yüksek bir bilinç ve dayanışma içinde olması gerekiyor.

(EMK)

“Dışarıda asla sosyalleşmeyeceğiniz bir sürü insanla birlikte yaşıyorsunuz burada. Bir dayanışma kuruyorsunuz. Bu dayanışmayı kurmak güç veriyor. Sizin yemek yapmaya mecaliniz yokken bir başkası yaptığı yemeği sizinle paylaşıyor. Buradaki dostluk, arkadaşlık çok başka. İnsan kendi ailesinde kardeşiyle, kaynanasıyla, amcasıyla bile aynı evde kalmak istemez ama buradan ayrıldığınız zaman üzülüyorsunuz. X Hanım’la ilk geldiğinde tartışmıştık aslında ama biraz önce sarılıp ağladık. Eskiden sarılmayı sevmezdim ama şimdi sarılmak güç veriyor bana.”

Mor Çatı Vakfı’nın feminist sığınaklarında kalan bir kadının anlatımından.

Mor Çatı gönüllüsü ve sosyal çalışmacı Tuğçe Canbolat, “Sığınak içerisinde kurulan dayanışma kadınların sığınak sonrası yaşamında da devam edebiliyor; birlikte eve çıkabiliyor, birbirlerinin iş bulmasına, çeşitli desteklere erişmesine devam ediyorlar” diyor.

Canbolat, feminist sığınakların diğer sığınaklardan farkını anlatıyor.

Kadınlar sığınakta kaldıkları süre boyunca nasıl bir dönüşüm yaşıyor?

Şiddete maruz kalmanın her kadın üzerinde farklı etkileri olduğu gibi şiddetten uzaklaşmanın da kadınlar üzerindeki etkileri değişebiliyor. Kadınlar da bu değişimi farklı şekillerde ifade edebiliyor.

Kadınlar sığınağa geldikten sonra güvende hissederek uyuduklarını, özgüvenlerinin arttığı, düşünmek ve plan yapabilmek için fırsat bulduklarını, haklarını öğrendiklerini, kendileri ile ilgilenmeye vakit ayırabildiklerini, yediği yemekten uzun bir aradan sonra ilk kez tat aldığını söyleyebiliyor.

Örneğin, yüksek can güvenliği riski bulunan ve Mor Çatı’dan sığınak desteği alan bir kadın daha önce eski kocasının onu bulması sebebiyle altı kez eve dönmek zorunda kaldığını, 12 yaş üzerinde bir oğlan çocuğu olduğu için devlet sığınaklarına gidemediğini ancak Mor Çatı sığınağında kaldığı süre boyunca ilk kez nerede........

© Bianet