menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Ayşe Tokyaz cinayeti iddianamesi: Cemil K. için ağırlaştırılmış müebbet talebi

12 0
18.11.2025

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, 22 yaşındaki üniversite öğrencisi Ayşe Tokyaz’ın öldürülmesine ilişkin iddianamesini tamamladı. Tokyaz’ı ayrılmak istediği için eski polis Cemil K’nin öldürdüğü iddia ediliyor.

Savcılık, iki sanık hakkında ağırlaştırılmış müebbet de dahil olmak üzere çok sayıda suçtan ceza talep ediyor.

İddianamede olayın baş şüphelisi olarak yer alan eski polis Cemil K.’nin, Ayşe Tokyaz’a yönelik “tasarlayarak öldürme”, “canavarca hisle veya eziyet çektirerek öldürme”, “kadına karşı öldürme”, “cinsel saldırı”, “hürriyetten yoksun kılma” ve “şantaj” suçlarını işlediği belirtiliyor.

Savcılık, K.’nin TCK 82, 107, 109, 53, 54 ve 63. maddeleri uyarınca cezalandırılmasını talep ederek ağırlaştırılmış müebbet hapis, özgürlüğü kısıtlamaya ilişkin ek cezalar, şantajdan ek hapis cezası, hak yoksunlukları ve suçta kullanılan araçların müsaderesini istiyor.

Cemil K. 12–15 Temmuz 2025 arasında gözaltında tutuldu, 16 Temmuz’da çıkarıldığı mahkemece tutuklandı ve hâlen cezaevinde. Koç'un, “cesedi yok etme” suçlamasını reddettiği iddianamede yer alıyor.

İddianamenin ikinci şüphelisi Oğuz K.. Savcılık, Oğuz K.’nin Cemil K. ile birlikte Ayşe Tokyaz’ın tasarlayarak ve canavarca hisle öldürülmesine iştirak ettiğini, ayrıca Tokyaz’ın hürriyetinden yoksun bırakılmasında rol oynadığını belirtiyor.

K. hakkında TCK 82 (kasten öldürmenin nitelikli halleri), 37 (iştirak), 109 (hürriyetten yoksun kılma), ayrıca 53, 54 ve 63. maddelerden ceza talep ediliyor. Savcılık, K.’nin de ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılmasını istiyor.

K.17–18 Temmuz’da gözaltına alındıktan sonra 19 Temmuz 2025’te tutuklandı ve soruşturma boyunca cezaevinde kaldı.

İddianamede Ayşe Tokyaz’ın özgürlüğünün elinden alındığı, ağır şiddet ve işkenceye maruz bırakıldığı ve ardından öldürüldüğü vurgulanıyor. Sanıkların, suçları tasarlayarak ve ortak hareket ederek işledikleri ifade ediliyor. Dosyada ayrıca delillerin yok edilmeye çalışıldığına dair tespitlere yer veriliyor.

· Ağırlaştırılmış müebbet hapis

· Cinsel saldırıdan hapis cezası

· Hürriyetten yoksun bırakmadan ek ceza

· Şantaj suçundan hapis cezası

· Belirli hakların kısıtlanması ve müsadere

· Ağırlaştırılmış müebbet hapis

· Hürriyetten yoksun bırakmadan hapis cezası

· Hak yoksunlukları ve müsadere

Davayı, Önce Çocuklar ve Kadınlar Derneği’nin gönüllü avukatlarından Begüm Osma Yılmaz takip ediyor. Yılmaz, bianet’e yaptığı açıklamada sürecin yalnızca iddianamenin hazırlanmasıyla sınırlı olmadığını vurgulayarak şunları söyledi:

“Kamuoyunun baskısı sayesinde dosya bu aşamaya gelebildi ancak asıl önemli olan bundan sonrası. Duruşmaları kadın örgütleri ve avukatlarla birlikte, hep birlikte takip edeceğiz. Ayşe’yi öldürenler, suça yardım edenler ve şikâyetleri görmezden gelen polisler hakkında gerekli işlemlerin yapılması için hukuki mücadelemizi sürdüreceğiz.”

(EMK)

• “500 kişilik cezaevinde 2000 kişi vardı; 2 kişilik odalarda 4 kişi kalıyordu.”
• “İki ay boyunca yerde yattım.”
• “Revir sancısı tutan 38 haftalık hamile bir kadını saatlerce bekletti.”
• “Cezaevindeki kadınların tüylenme, sakal-bıyık çıkarma sorunundan herkes söz ediyor; suda bariz bir ilaç kokusu var.”
• “Sigara içmeyen biriyseniz mahvoluyorsunuz; kaçacak yer yok.”
• “Ailesiyle iletişim kuramayan tutuklu, resmen bir kuyuda unutulmuş gibi.”

Türkiye’de kadınların hikâyesi artık sadece erkek şiddeti ile yerindeki mobbing ile, sokaktaki tehditlerle sınırlı değil. Siyasi iktidarın giderek sertleşen baskı rejimi, kadınları düşünceleri, yazıları ve sosyal medya paylaşımları nedeniyle cezaevi duvarlarının ardına itiyor.

Gözaltı araçları, mahkeme koridorları ve koğuşlar; hukuksuzluğun, cezasızlığın ve “ibret olsun” mantığıyla kurulan yeni bir şiddet rejiminin sahnesine dönüşmüş durumda.

Yazar Nur Betül Aras, bu rejimin tanıklarından ve hedeflediği kadınlardan biri.

CHP İstanbul İl Başkanlığı’na Gürsel Tekin’in atanmasını eleştiren paylaşımları nedeniyle gözaltına alınıp tutuklanan Aras, iki ay süren cezaevi deneyimini anlatırken yalnızca kendi yaşadıklarını değil, içerideki binlerce kadının yaşadığı sistematik hak ihlallerini de görünür kılıyor.

Nur Betül Aras, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü’ne sayılı günler kala cezaevlerinin kadınlar için nasıl bir “sessiz şiddet mekânı”na dönüştüğünü bütün çıplaklığıyla ortaya koyuyor.

Gözaltı sürecinizle başlamak istiyorum Gözaltına alındığınız gün neler yaşandı? Evinize geldiklerinde size nasıl davrandılar, bir hak ihlaliyle karşılaştınız mı?

Gözaltına almak için sabah saat 6'da evime gelindi. Siber Güvenlikten 1 kadın 2 erkek polis kapımda, ilçe emniyet müdürlüğünden 3 polis de sokak güvenliğini sağlamak üzere sokakta hazır bulunuyordu. Direnmediğim ve son derece sakin davrandığım için kelepçe takılmadı.

Kadın polis koluma girdi. Sürekli onunla birlikte hareket ettim. Benimle sohbet etmek isteyen, yaptığımdan pişman olup olmadığımı anlamaya çalışan bir halleri vardı.

Bazıları yapılan muamelenin kendileriyle ilgili olmadığını izah etmeye çalışıyordu. Resmi prosedürün haricinde sanırım siyasi eğilimlerinden dolayı kişisel olarak merak ettikleri sorular soruyorlardı; Neden hiç korkmadığım y ada direnmediğim gibi şeyler.

Tutuklanma kararı sizin için sürpriz miydi?

Tweet sebebiyle tutuklanmak artık vaka-i adiyeden olduğu için zaman zaman arkadaşlarımla esprisini bile yapıyorduk. Son zamanlarda sokağımdan geçen her polis aracına, her siren sesine "beni mi almaya geldiler acaba" diye bir müddet bakıyordum.

Gözaltına alınacağım sabah zil sesiyle uyandım ve "Bu saatte yalnızca polis zil çalar" diyerek, beni almaya geldiklerini tahmin ederek kapıyı açtım.

Polisler giyinmemi beklerken birilerinin başıma ne geldiğinden haberi olsun diye en kestirme yoldan tweet atmaya karar verdim ve aslında bilgi olarak gözaltına alındığımı bildiğim halde bilinç olarak tutuklanacağımdan emin olduğum için sanırım beynim sonuç odaklı çalışmış ve "Tutuklanıyorum" yazmışım. Öyle de oldu gerçekten.

Nöbetçi mahkemeye çıkmadan önce avukatım Şeyma'ya şöyle söyledim: "9 yaşında bir kızım olması benim tutuklanmamam için bir gerekçe olmayacak.

Tam tersine, küçük bir kızım olması şuan aleyhime benim. Göreceksin, diğerlerini bırakıp beni tutuklayacaklar. Çünkü rejimin benim gibi bir profile ihtiyacı var. "Artık küçük çocuğunuz olsa da tutuklanacaksınız. Yazdığınız şeylerde gerçekten hakaret olmasa dahi tutuklanacaksınız" mesajı verebilmek adına tutuklayacaklar beni, göreceksin." demiştim.

Kararı okuyan hakim, hiç yüzümüze bakmadan, sanki dosyaları karıştırıyor gibi yaparak kararı okudu. Beklediğim kararı duyduğum için soğukkanlıydım. Yalnızca kızıma haberi verirken ağladım. Benim için bugünkü konjonktürde normal kabul edilebilecek bu süreç, onun için anlamsız ve büyük bir haksızlıktı. Çünkü annesi bir vatanseverdi, tutuklanacak ne yapmış olabilirdi ki?

O gün kızımın okulunun ilk günüydü ve ben arkadaş grubuma; il başkanlığına gidersem yolda başıma bir şey gelir yahut tutuklanırsam kızımın yanında olamam kaygısıyla il başkanlığı binasına gitmeyeceğimi, ertesi sabah kızımı okuluna bıraktıktan sonra işe gideceğimi, ardından akşam yapılacak bir miting yahut eylem olursa oraya katılacağımı söylemiştim.

Buna rağmen Gürsel Tekin'i eleştirdiğim tweetlerim cumhurbaşkanına hakaret sayıldı ve tweetlerde hakaret olmadığı için iddianameye dahi yazamadılar. 2 ay sadece topluma ve bana korku vermek için tutuklu yargılandım. Ancak ben korkmadım ve toplum da tutukluluk halini normalleştirmeye başlayacak bu gidişle, birçok kişinin başına gelen bir şey olmaya başladı çünkü. Tutukluluğu yaygınlaştırarak korkulacak bir şey olmadığını gösteriyorlar topluma, farkında bile değiller.

Cezaevindeki ilk geceyi hatırlıyor musunuz?
İlk gece geçici koğuşa alındım. 4 kişilik koğuşta benden başka kimse yoktu ve büyük çelik kapı üzerime kapanıp defalarca kilit üzerine kilit vurulunca kapıya dönüp şaşkınca baktım ve "Vay be, ben neymişim" dedim ve bir mimikle kendimi takdir ettim. Gecenin ilerleyen saatlerinde 4 kişilik geçici koğuşa 10 kişi daha getirdiler.

Diğer tutuklu profillerini görünce büyük bir haksızlıkla karşı karşıya olduğum fikri unuttuğum bir cam kapı gibi çarptı yüzüme ve "Benim bu insanların arasında ne işim var?" dedim.

Ben, işinde gücünde, hayatı boyunca tek bir sabıkası olmayan, iyi bir evlat yetiştirmeye çalışan sade bir vatandaştım. Karşımda 48 suç kaydı olan dolandırıcılar, hayatının bir kısmı düzenli olarak cezaevine girip çıkarak geçen uyuşturucu satıcıları vardı.

Zaten herkes sırasıyla suçunu anlatıp sıra bana gelince "tweet yüzünden" dediğimde çoğu bana güldü, benim gibi başka masumlar da vardı.

Cezaevinin fiziki ve psikolojik koşullarını anlatır mısınız?

Bir gece berbat bir deneyim olan geçici koğuşta kaldıktan sonra kalıcı koğuşuma alındım. Bu koğuşta Seyhan Belediye Başkanı Oya Tekin, Leman provokasyonunda kalabalığa karşı itirazda bulunması sonucu polisle girdiği mücadele ileri sürülerek tutuklu yargılanan barış akademisyeni Aslı Aydemir, finans sektöründen meşhur davalardan tutuklu yargılanmayı bekleyen kişiler, avukatlar, başhekim, fizyoterapist, bilirkişi vs. genellikle yüksek eğitim seviyesine sahip çoğunlukla kriminal suçları olmayan insanlar vardı.

Koğuş iki katlıydı ve her katta 2'şer kişilik 8 oda bulunuyordu. Ancak cezaevi 500 kişilik kapasiteye göre inşa edilmiş olmasına rağmen 2000 kişiye yaklaşan tutuklu nüfusu sebebiyle birçok koğuşta 2 kişilik odalarda bazen 3, bazen 4 kişi kalıyordu. Ben de iki kişilik odaya üçüncü kişi olarak geldiğim için 2 aya yakın bir süre yerde yattım.

Son 10 günümde sadece ranzada ve temiz bir odada kalabildim. Tutuklular tüm temizlik, gıda malzemelerini hatta tabak, çatal, kaşığını bile kantinden kendileri alıyor. Bir koğuşta her katta sadece bir bıçak var, o da ucu yuvarlanmış. Yemek yapılacağı zaman sırayla o bıçak bekleniyor.

Eğer size kantin masraflarınız için........

© Bianet