8. Foça Uluslararası Arkeoloji ve Kültürel Miras Belgesel Film Festivali başlıyor |
İzmir’in Foça ilçesinde sekizinci kez düzenlenecek olan Foça Film Günleri | Uluslararası Arkeoloji ve Kültürel Miras Film Günleri, yarın (15 Ekim) açılış töreniyle başlıyor.
Marsilya Meydanı’nda yapılacak açılış töreni kapsamında Zamanın Terk Ettiği (Türkiye), Balığın Öyküsü (Türkiye), Halılar Konuşur (Rusya) ve Antik Yunan’da Kadınlar (Yunanistan) filmleri gösterilecek.
19 Ekim’e kadar devam edecek festivalde, 11 ülkeden 32 kısa ve uzun metraj belgesel yer alıyor. Festival, film gösterimlerinin yanı sıra yönetmen söyleşileri, öğrencilere yönelik atölyeler ve arkeoloji turlarıyla çok yönlü bir program sunacak. Tüm etkinlikler halka açık ve ücretsiz olacak.
Foça Film Günleri | Uluslararası Arkeoloji ve Kültürel Miras Film Günleri’nin bu yılki teması “Arşivler”.
bianet’e konuşan Festival Direktörü Deborah Semel Demirtaş, temanın ortaya çıkışını şöyle anlattı:
“Fark ettik ki bize gelen belgesellerin çoğu arşiv malzemelerinden faydalanıyor. Belki dijital çağda sahte içeriklerin artmasıyla, sinemacılar gerçeğe daha çok yöneliyor. Belki de insanlar artık annelerinin, dedelerinin analog filmlerine bakıyor, geçmişle bağ kuruyor.”
Festivalin yalnızca arkeolojiye değil, belgeselin sanat yönüne de dikkat çektiğini vurgulayan Demirtaş, belgeselin Türkiye’de hâlâ çoğunlukla “eğitici içerik” olarak görüldüğünü söylüyor:
“İnsanlar belgesellere ‘bir şey öğreneceğim’ diye bakıyor ama onu bir sanat formu olarak görmüyor. Oysa iyi bir belgesel hem bilgi verir hem de sanat yoluyla duygulara dokunur.”
Festival programına focafilmdays.org adresinden ve festivalin Instagram hesabı üzerinden ulaşabilirsiniz.
(DD/VC)
F.Dürrenmatt’ın, İBB Şehit Tiyatroları’ndaki bu sezon başlayan yorumunda yarı brechtiyen sahnelenişi içinde de dile getirildiği gibi, aşk-ihanet-intikam klişesine indirgendiği taktirde ‘arabesk’ diye yorumlarla karşı karşıya kalmış olan Yaşlı Bir Kadının Ziyareti oyunu çok katmanlılığı nedeniyle bir çok açıdan dikkat çekici.
Öncelikle, Muhsin Ertuğrul Sahnesi’nde çok kısa bir süre önce başlamış olmasına rağmen fevkalade oturmuş bir gösteri. Zaten yönetmeni Yıldırım Fikret Urağ, sahne önü ve arkasıyla bu büyük organizasyonu, 12 yıldır düşündüğünü belirtmiş prömiyerde.
180 dakikalık oyunda birkaç sahne dışında düşmeyen tempo; seyircinin, finale doğru, moda tabirle iyice ‘yükselmesini’ sağlıyor. Tabii ki rejinin interaktiviteyi, sona doğru iyice coşturmasının da payı büyük izleyicinin bu artan heyecanında. Zaten Urağ bir kayıtta, yönetmeni provalarda seyirciyi temsil eden kişi olarak tanımlamış ki bu fikrini çok başarılı bir biçimde hayata geçirmiş.
Müzikli oyun olmasının payı ne kadar seyircinin ilgisinin, uzunluğa rağmen kaybedilmemesinde işe yarıyor tartışılır. Ben kimi zaman, şarkı bitse de oyuna dönsek yaklaşımının izleyicide hâkim olduğunu gördüm. (O sıralarda çevremdekilerin telefonlarına dönmesi ile benim şarkının sözlerini dinleyeyim derken onları oyunla bağdaştırmakta güçlük çekişimdir bu kanaati uyandıran).
Özellikle, öğretmenin kırmızı perde önündeki şarkısı, herhalde arkada büyük dekor değişiyor ki bu ‘müsamere’ye muhatabız gibi bir duygu uyandırırken; perde tekrar açıldığında muazzam bir değişikliğin olmadığını görünce iyice anlamsız bulduğum bir performanstı.
Öncelikle oyunun gerçek adı Yaşlı Bir Kadının Ziyareti olmasına rağmen, zamanımızın siyaseten doğruculuğunda ‘yaşlı’ hele ‘yaşlı kadın’ sıfatının bir ayrımcılık gibi duyulabilirliği fikri mi değiştirdi oyunun adını merak ettim: Bir Ziyaret olmuş.
Batı’nın ikiyüzlülüğünü oyun zaten netlikle ortaya koyarken, sahneye derinlik vermekle kalmayıp bu ikiyüzlülüğü güncelleyecek günümüz örnekleriyle arkaya yansıtan video ‘gösterisi’ seyirciye bu mesajın açıklıkla geçmesini sağlıyor. Gazze odaklı olsa da bu görseller, adaleti, hümanizmi dilinden düşürmeyen Batı’nın ikiyüzlülüğünü ve çıkar, özellikle para uğruna her şeyi kalıbına uyduruşunu içeren oyunu güncelleyerek somutluyor.
Başta yarı brechtiyen reji dememin nedeni zaten Brecht’ten çok etkilenmesine rağmen Dürrenmatt’ın, ondan farklı olarak sanatın insanları eyleme kışkırtmasını değil; çarpıklıkları sergilemekle yetinmeyi tercih etmesidir. Bu bağlamda yönetmen ve dramaturgun (Dilek Tekintaş) yazarın söz konusu tercihine çok saygılı olduklarını belirtmek isterim.
Medyanın kendi gerçeğini yaratışının grotesk ve Dürrenmatt’ın trajikomik üslubuna çok denk düşüşünü; gerçeğin ‘elma’ üzerinden sanala tahvil edilişini; Medea ve Tanrı’nın Oyunu’ndan metne bir konservatuvar oyuncu seçimi gibi yabancılaşmayı sağlayarak dahil edilmesini ve tekrar oyun metnine katılmasını; Dürrenmatt’ın üslubunun zedelemeden günümüze taşınmasının ince örnekleri olarakyorumladım.
Yine, ‘sandığa sahip çık’ sloganıyla tiyatro salonunu Meclis’e çeviren rejinin para ve adaletin sözde ikilemini seyirciye oylatması ve bu oyların ‘olması gerektiği’ gibi sözde ‘kamuoyu desteğini’ de yanına alarak kılıfına uydurulması, yine yazarın tarzına uygun olarak bir çözüm için seyirciyi ayaklandırmaktan ziyade, onları bireysel olarak sorgulamaya götürüyor. Yanımdaki genç adamın benim oyumu sorgulaması gibi ikili........