Aşkın sağlamcı hâli
Aşk insanın en yalın hâlidir belki. En çok kendi olduğu, en çok kendinden soyutlandığı. Belki bir özlemin yoğunlaşması, belki duygusal boşluk belki yanılsama, belki gerçeklik… Hani varlığı da yokluğu da tartışılır ama o kendini hissettirir bir biçimiyle. Nasıl adlandırılırsa adlandırılsın güzeldir. Çıkarsızdır. Umutla umutsuzluk hâlidir. Yaratıcılıktır. Güzel olmaktır.
En belirgin özelliği de hesapsız olmasıdır.
Belki aşkın, bugünün dünyasına ait biçimlerini yaşıyoruz. Daha farklı bir toplumda, daha farklı bir bilinçle nasıl yaşardık o çekimi? Bilinmez. Günlük hayatı çıkarların şekillendirdiği bir dünyada, saf bir çekim duygusunun yarattığı ilişkiyi yaşamak neredeyse hiç karşılaşılan bir doğa olayı. Öyle olmasa "Sevgililer Günü" diye bir kazanç kapısı ortaya çıkmazdı. Bilincimizi çevresel koşullarımız belirlediği için ilişkilerin mahiyetini de o belirliyor. O çekim hissinin mantığı devre dışı bırakma durumu çok sık yaşanmaz. Sonuçta, işin ucu sevgiyle süslenmiş "mantığa" dayanıyor.
Bu gerçekliği sağlamcılık perspektifinden irdelemek istiyorum, çünkü sağlamcılığın en belirleyici olduğu konulardan biri de bu. Örneğin, engelli birinin sınırsızca aşık olma durumu olsa da, bu aşkın yanıt bulamaması veya "mantık" sınırlarına dayanarak ilişkiye dönüşememesi oldukça yaygın bir gerçeklik. Öznel değerlendirmeme göre son zamanlarda bu durum bayağı değişti; ama tam anlamıyla dönüşmedi. Yer yer kişisel........
© Bianet
