menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Kanal İstanbul’da, insanlığın ortak mirasını etkileyecek ölçekte tahribat riski

10 0
16.12.2025

İstanbul’un doğası kadar kültürü de sarsıcı bir dönüşümle karşı karşıya.

“Çılgın Proje” adıyla kamuoyuna duyurulan Kanal İstanbul Projesi, başlangıçta deniz trafiği güvenliğini artırma ve yeni bir su yolu açma iddiasıyla tanıtıldı. Ancak aradan geçen yıllarda proje, çevre uzmanlarından arkeologlara, kent plancılarından hukukçulara kadar birçok uzman tarafından eleştirildi.

Özellikle kültürel miras alanında, proje güzergâhında yer alan çok katmanlı tarihî alanların kaderi, bilimsel verilerden çok, imar planları ve inşaat takvimleri doğrultusunda şekilleniyor.

Europa Nostra Türkiye Yönetim Kurulu Başkanı Arkeolog Yiğit Ozar’a göre, “Kanal İstanbul, Yarımburgaz Mağarası’ndan Osmanlı çiftliklerine, II. Dünya Savaşı koruganlarından kırsal peyzajın bütününe uzanan kültürel mirası geri dönülmez biçimde tehdit ediyor. Kazı çalışmaları, yoğun yapılaşma baskısı ve ekolojik tahribat, bu köklü coğrafyanın bütünlüğünü parçalayacak ölçüde risk taşıyor.

Gazeteci Çiğdem Toker ise, projenin Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) raporunda kültürel varlıklara dair Hasankeyf örneğinden hareketle taşıma önerisinin yer almasını eleştirdi.

Kanal güzergâhındaki kültürel varlık alanları da projenin en tartışmalı yönlerinden biri.

Özellikle Küçükçekmece, Başakşehir ve Arnavutköy bölgelerinde yoğunlaşan bu alanlar, aynı zamanda birçok tescilli ve tescilsiz kültür varlığına da ev sahipliği yapıyor. Bunlar arasında Yarımburgaz Mağarası, Azadlı Baruthanesi, Odabaşı Köprüsü gibi yapılar bulunuyor.

Kanal İstanbul’un güzergâhı, sadece İstanbul’un değil, aynı zamanda Anadolu’nun ve Avrupa’nın tarih öncesi dönemlerinden bugüne uzanan çok katmanlı bir kültürel geçmişe ev sahipliği yapıyor. Ancak bu zenginliğin önemli bir kısmı, yapılması planlanan kanal kazısı, inşaat faaliyetleri ve çevresel değişiklikler nedeniyle geri dönüşsüz biçimde yok olma riskiyle karşı karşıya.

Yiğit Ozar, Kanal İstanbul Projesi nedeniyle tehdit altında olan kültürel miras alanlarını şöyle açıklıyor:

Kanal güzergâhı ve çevresindeki rezerv alan boyunca Yarımburgaz Mağarası, Küçükçekmece Lagün Havzası çevresindeki arkeolojik alanlar (‘Bathonea’ çevresi), Spradon, Resneli Çiftliği, Azadlı Baruthanesi, Dursunköy yakınlarında keşfedilen antik yerleşim alanı gibi bölgenin arkeolojik bağlamda bütünüyle kritik bir önem taşıdığını gösteriyor. Yarımburgaz Mağarası’nın 400 bin yıl öncesine tarihlenen buluntularıyla bölge, ilk insanın Afrika’dan yayılışına dair tartışmalarda kritik ipuçları barındırıyor. Mağara’nın Neolitik katmanları, Neolitik kültürün Avrupa’ya geçişine ilişkin önemli veriler sunuyor. Yine MÖ 2. yüzyılda inşa edilen Via Egnatia’nın bu coğrafyadan geçmesi, bölgenin Antik Çağ’dan itibaren Asya–Avrupa arasındaki etkileşimlerde nasıl stratejik bir rol oynadığını gösteriyor. Paleolitik dönemden Osmanlı’ya uzanan bu uzun tarih içinde bölge; doğal kaynakları, tarım ve mera alanları,  tarihi köyleri ve çiftlikleriyle hem kültürel hem de biyolojik çeşitliliği iç içe barındıran bir biyokültürel peyzaj oluşturuyor. Paleolitik dönemden Erken Cumhuriyet dönemine uzanan çok katmanlı bir kültürel birikim sunuyor.

“Kanal İstanbul, Yarımburgaz Mağarası’ndan Osmanlı çiftliklerine, II. Dünya Savaşı koruganlarından kırsal peyzajın bütününe uzanan kültürel mirası geri dönülmez biçimde tehdit ediyor. Kazı çalışmaları, yoğun yapılaşma baskısı ve ekolojik tahribat, bu köklü coğrafyanın bütünlüğünü parçalayacak ölçüde risk taşıyor. Projenin ağır inşaat süreçleriyle birlikte henüz keşfedilmemiş arkeolojik potansiyelinin yok olma ihtimali, güzergâh üzerindeki kültür varlıklarının Hasankeyf örneğinde olduğu gibi başka alanlara taşınarak özgünlük ve anlamlarını yitirmesi, kültürel mirasın korunması açısından ciddi tehlikeleri oluşturuyor.”

Küçükçekmece Gölü kıyısında yer alan Bathonea Antik Kenti de benzer şekilde tehdit altında.

MÖ 2. yüzyılda inşa edilen antik kent, Roma ve Bizans dönemlerine ait mimari kalıntılar, liman yapıları ve yollar barındırıyor. Bathonea’nın bulunduğu alan, uzun yıllar boyunca arkeolojik sit olarak korundu.

Ancak 1991 yılında 1. derece sit olarak ilân edilen 1156 hektarlık alanın yaklaşık 200 hektarı 2010’larda önce 3. dereceye düşürüldü, sonra da tamamen sit statüsünden çıkarıldı. Bu durum, yalnızca bu antik yerleşimin değil, çevresindeki tüm tarihi peyzajın yapılaşmaya açılmasının önünü açtı.

Kanal güzergâhında yalnızca antik dönem kalıntıları değil, Osmanlı döneminden kalma çiftlik yapıları, endüstriyel tesisler ve askeri yapılar da bulunuyor. Resneli Niyazi Çiftliği, Azadlı Baruthanesi gibi yapılar bu çok katmanlı mirasın parçaları.

Kanal hattı boyunca kesilecek olan Roma dönemine ait su yolları ve Mimar Sinan imzalı Odabaşı ve Sazlıdere köprüleri de ciddi risk altında. Bu yapılar, sadece mühendislik başarıları değil, aynı zamanda İstanbul’un suyla kurduğu tarihsel ilişkinin sembolleri.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) İstanbul Planlama Ajansı tarafından 4 Ocak 2025’te yayımlanan “

© Bianet