menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Başarı gölgesinde yaşamak: Kadınlar ve İmposter sendromu

11 18
11.01.2025

“İyi bir iş başardım” diyebilmek, pek çok kadın için sadece bireysel bir mesele değil, toplumsal bir meydan okuma. Clance ve Imes’in[1] 1978’de tanımladığı “İmposter sendromu” ya da “İmposter fenomeni”, “sahtekarlık fenomeni” olarak da adlandırılıyor. Bunu zihinsel bir hapishaneye benzetmek mümkün; kadınların başarılarını sahiplendiklerinde bile bir sahtekâr gibi hissetmelerine neden olan bir kısır döngü.

Toplum, kadınların başarılarını şansa, yardımsever patronlara, cinselliğe ya da “kadın kotalarına” bağlarken, kadınların içsel sesleri, bu dışsal baskılarla birleşerek büyük bir endişe ve utanç döngüsü yaratıyor. Araştırmalar, kadınların yüzde 70’inin hayatlarının bir döneminde bu sendromla karşı karşıya kaldığını gösteriyor. Bu sendromu yaşayan kadınlarda başarı gurur kaynağı değil; bir “maskenin” düşeceği korkusunun kaynağı olabiliyor. Bunların yanı sıra İmposter sendromu, yalnızca belli bir kariyer aşamasında değil; yaşamın farklı evrelerinde etkili olabiliyor. Özellikle genç kadınlar, kariyerlerine başlarken bu fenomenle daha sık karşılaşıyor.

Muş Alparslan Üniversitesi’nden Dr. Mehmet Fatih Işık [2], İmposter sendromunu ataerkil düzenin kadınları ikincil pozisyonda tutma çabasının psikolojik bir yansıması olarak değerlendiriyor. Işık, bu durumun kadınların başarılarını şansa ya da dışsal faktörlere bağlama eğiliminden kaynaklandığını ifade ederken, toplumsal cinsiyet rollerinin kadınların kariyerlerini sınırlayan sistematik bir sorun olduğunu vurgulayarak şu görüşü dile getiriyor: "Kadınların başarılarını içselleştirememesi, toplumsal beklentiler ve ayrımcı rollerin bir sonucu olarak ortaya çıkmaktadır. Bu durum, kadınların özgüvenlerini zedelemekte ve potansiyellerini gerçekleştirme yolunda ciddi engeller yaratmaktadır."

Dr. Işık aynı zamanda İmposter sendromunu erkek egemen kültürün somutlaşmış hali olan ataerkil kültürün kadına karşı daha nazik ve şefkat içeren bir tutumla gösterme olarak tanımlanan, kadınları birtakım kalıpyargısal tutum ve normların kabul ettiği rollerde görmek, kadınlara karşı olumlu duygular besleyen, yardımseverlik veya samimiyet gibi davranışlara sahipliği belirtmek için kullanılan ‘korumacı cinsiyetçilik’ ve azınlıkları ve özellikle kadınların yeteneklerini ve başarılarını göz ardı ederek örgütlerin üst kademelerine çıkmalarını engelleyen kırılmaz ve görülmeyen yapay bariyerler olarak tanımlanan ‘Cam Tavan Sendromu’ ile birlikte örtük ya da örtbas edilmiş bir kadın düşmanlığı, mizojinik” bir tutumun varlığını gösterdiğini öne sürüyor.

İmposter sendromu üzerine araştırma yapan Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden Psikiyatri Uzmanı Dr. Nihal Baltalı da İmposter sendromunu şu şekilde tanımlıyor: "İmposter sendromu, kişinin başarılarının kişisel çaba ve beceriden çok şansa bağlı olduğuna inanmasıyla karakterize edilir. Mükemmeliyetçilik, hata yapma korkusu, aşırı çalışma ve özgüven eksikliği gibi belirtiler bu sendromun temel göstergeleridir."

Baltalı, sendromun kökeninde neoliberal dünya düzeni ve performans odaklı mekanik ilişkilerin olduğunu vurguluyor: "Modern dünyada birey, kendini sürekli olarak elde........

© Bianet