Özel okullarda öğretmenlik: Eğitimden çok “müşteri memnuniyeti”nin yükünü taşımak
“Eğitim müşteri memnuniyetiyle değil, insan yetiştirme sorumluluğuyla yürür.”
İstanbul’da bir kolejde yaşanan son olay, özel okullardaki eğitim sistemine ilişkin tartışmaları yeniden gündeme taşıdı. Teneffüs sırasında iki öğrenci arasında çıkan küçük bir tartışma sonrası sınıf öğretmeni, davranışın hatalı olduğunu fark eden öğrenciye arkadaşından özür dilemesini telkin etti. Aslında bu, pedagojik olarak oldukça sıradan ve sağlıklı bir yaklaşım olarak görülmeliydi—çocuğun davranışının sorumluluğunu alması, empati kurması ve sosyal beceriler geliştirmesi için doğal bir adım.
Fakat beklenmedik olan, olayın ertesi günü yaşandı. Durumu ailesine anlatan öğrencinin velisi, öğretmenin özür istemesini “çocuğuma baskı yapılıyor” ve “psikolojisini bozuyor” gerekçeleriyle okul yönetimine şikâyet etti. Bunun üzerine yönetimin öğretmenden savunma istemesi, yaşananların sadece pedagojik bir süreç değil, sistemsel bir sorunun parçası olduğunu açıkça gösterdi. Öğretmenin doğal bir eğitimsel müdahalesi, bir anda disiplin soruşturmasına dönüşmüş oldu. Bu olay, özel okullarda bardağın nasıl kolayca taştığını gözler önüne seren çarpıcı bir örnek.
Sosyolojik açıdan bu olay, öğretmen otoritesinin özel okullarda nasıl giderek zayıfladığını ortaya koyuyor. Velilerin ekonomik gücü, “müşteri” kimliği ile birleştiğinde, öğretmenin pedagojik kararları kolayca sorgulanabilir hâle geliyor. Öğretmen: öğrenciyi doğruya yönlendirdiğinde, sınır koyduğunda, davranışın sonuçlarını öğretmeye çalıştığında velinin memnuniyetsizliğiyle karşı karşıya kalabiliyor.
Bu, öğretmen–veli ilişkilerinde güç dengesini bozuyor; öğretmenin otoritesi yalnızca öğrenci karşısında değil, okul yönetimi karşısında da zayıflıyor.
Öğretmenin sıradan bir özür istemesi bile soruşturma konusu olabiliyorsa, bu durumun öğretmen psikolojisine yansıması kaçınılmazdır. Sürekli şikâyet edilme ihtimali, öğretmenlerde: kaygı, özgüven kaybı, kendini suçlama, mesleki tükenmişlik gibi duygusal yükler yaratır.
Öğretmen her adımında “Acaba yanlış anlaşılır mıyım?”, “Veli buna ne der?”, “Yönetim beni destekler mi?” sorularını taşımaya başlar. Bu zihinsel yük, eğitimin niteliğini düşürdüğü gibi öğretmenin mesleğiyle bağını da zedeler.
Yaşanan olay, günümüz ebeveynlik modellerinin özel okullarda nasıl şekillendiğine dair önemli ipuçları veriyor. Bazı veliler, çocuklarını kırılgan, eleştiriye kapalı ve hatasız görmek istemekte; çocuklarının yaşadığı en küçük gerilimi bile “travma” olarak yorumlayabilmektedir.
Oysa çocukların gelişiminde: hata yapmak, hatayı fark etmek, özür dilemek, sorumluluk almak son derece kritik sosyal becerilerdir. Bu doğal süreçler “baskı” olarak etiketlendiğinde, çocuk hem gelişimsel deneyimden mahrum kalır hem de otoriteyi değersizleştiren bir tutum öğrenir.
Nihayetinde çocuk, kendi davranışlarının sorumluluğunu alma fırsatını kaybederken, öğretmen de pedagojik müdahalesini yapamaz hâle gelir.
Özel okullarda dersliklerin, etkinliklerin ve eğitim süreçlerinin giderek “hizmet sektörü” mantığıyla yönetilmesi, olayın temelindeki büyük yapısal kırılmayı oluşturuyor. Velinin........





















Toi Staff
Sabine Sterk
Gideon Levy
Penny S. Tee
Waka Ikeda
Mark Travers Ph.d
John Nosta
Daniel Orenstein
Beth Kuhel