menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

MEB’in 2026 bütçesi: Büyük rakamlar, küçük çözümler

12 20
yesterday

“Bütçeyle desteklenmeyen eğitim, sadece kâğıt üzerinde ilerler.”

Her yıl olduğu gibi bu yıl da Milli Eğitim Bakanlığı’nın bütçesi Meclis’te uzun tartışmalarla kabul edildi. Rakam büyük: 2 trilyon 896 milyar lira. Kâğıt üzerinde böylesine devasa bir bütçe, “Eğitimin tüm sorunlarını çözecek güçte” gibi duruyor. Ancak bu rakama biraz yakından baktığımızda, fotoğraf hızla değişiyor.

Bütçenin yaklaşık ’ü personel giderleri ve zorunlu ödemelere ayrılmış durumda. Yani bütçenin büyük bölümü eğitimde kaliteyi artıracak yeniliklere, altyapıya, modern okul ortamlarına değil; mevcut düzeni sürdürmeye gidiyor. Bir başka ifadeyle, bu bütçe yeni bir eğitim vizyonu inşa etmekten çok, sistemin zorunlu masraflarını karşılamaya çalışan bir “idare bütçesi”.

Daha çarpıcı olan ise yatırım payı. 2026 bütçesinde yatırımların oranı yalnızca %8 civarında. Bu, 20 yıl önceki yatırım payının neredeyse yarısı. Böyle bir tabloyla nasıl yeni okul yapılacak? Nasıl sınıf mevcutları düşecek? Nasıl okul öncesi eğitim yaygınlaştırılacak? Nasıl teknoloji ve laboratuvar altyapısı güçlenecek? Sorular ortada, cevaplar belirsiz.

Birçok sendika ve eğitim uzmanı, okulların en temel ihtiyaçlarını bile kendi imkânlarıyla karşılamaya çalıştığını söylüyor. Temizlik görevlisi yetersiz, hijyen eksik, bakım-onarım erteleniyor, yardımcı personel yok; çünkü bu alanlara ayrılan bütçe yok denecek kadar az. Üstüne üstlük öğretmenlerin ek ders ücretleri hâlâ “çorba parası” olarak anılıyor. Bu kadar büyük bir bütçede öğretmenin refahına, mesleki gelişimine, okulun günlük ihtiyaçlarına neden hâlâ bu kadar az yer ayrılıyor?

Bir de işin politika boyutu var. Her yıl artan özel okul teşvikleri, din ağırlıklı eğitim veren kurumlara yönelen kaynaklar, kamusal eğitimin giderek arka plana itildiği tartışmalarını güçlendiriyor. Oysa bu ülkenin en ücra köyündeki çocuk dahi nitelikli, eşit, çağdaş eğitimi hak ediyor. Bütçe ise bu eşitliği artırmak yerine, kimi eleştirmenlere göre, tam tersine eşitsizlikleri derinleştiriyor.

Elbette bütçenin büyüklüğü inkâr edilemez. Ama önemli olan “kaç lira ayrıldığı” değil, “o liranın nereye, nasıl ve kim için harcandığıdır.” 2026 bütçesi, parlak rakamlarla sunulsa da eğitimde yıllardır kanayan yaralara merhem olacak bir perspektif sunmuyor. Sınıfların kalabalıklığını, okulların fiziki yetersizliğini, öğretmenin ekonomik sorunlarını, adaletsiz eğitim ortamını çözmek bir yana; mevcut sorunların büyük kısmını olduğu yerde bırakıyor.

Kısacası 2026 bütçesi, eğitim için bir gelecek vizyonu değil; tam tersine, sorunları öteleyen bir “idare etme” belgesidir. Bu bütçede ne cesaret var, ne yenilik, ne de Türkiye’nin yarınlarına dair güçlü bir irade. Kağıt üzerinde büyük görünen rakamlar, gerçekte eğitimin çürümüş yapı taşlarını onarmaya bile yetmiyor. Çünkü bütçenin ruhu geleceği inşa etmiyor; günü kurtarıp krizi yönetmeye çalışıyor.

Her yıl aynı tabloyu izliyoruz: Öğrencilerin ihtiyaçları erteleniyor, öğretmenlerin talepleri duymazlıktan geliniyor, okullar kaderine terk ediliyor. Buna rağmen her yeni bütçe, “rekor........

© Bianet