Dostluğun zamanı ve zamansızlığı

Eugeno Borgna, bilindik ve klasik bir psikiyatrist değildi; meslektaşlarının aksine, kendisine başvuranlara mesafeli ve soğuk yaklaşmadığı gibi kaleme aldığı metinlerde de bu tavrını sürdürmüştü.

İnsana ve onun duygularına yabancılaşmamış, yaşadığı sorunlara kayıtsız kalmamış bir uzmandı Borgna. Huzursuzluğun ve umudun, arayışların ve bekleyişlerin, kalabalıkların ve yalnızlıkların insana etkisini anlattığı kitaplar kaleme almıştı. Bunlarda, acıyı paranteze alma anlayışını eleştirirken küçük mutlulukların da büyük sıkıntıların da hayata dâhil olduğunu hatırlatmıştı. Yalnızlığın ve korkunun, yoğun gürültünün ve sessizliğin yaşamın bir parçası olduğunun unutulmaması gerektiğini söylemişti.

Patoloji kadar antropolojiye ve felsefeye de önem veriyordu Borgna; mesela melankoliden bahsederken yaşamın getirdiklerinin gözden uzak tutulmaması gerektiğini vurgularken onu aşma yolu olarak da diyaloğu göstermişti.

Derdini anlatırken yazarlara ve şairlere başvuran Borgna, var oluşun ve kişinin tökezlemesine yol açan sorunların tarifinin de şifasının da edebiyatta ve şiirde bulunabileceğini keşfetmişti. Örneğin yaşamımızın olmazsa olmazlarından kırılganlığı, insanın tecrübelerinde ve sanatta bulabilmişti. Kısacası kişinin içine olduğu kadar dışına da bakıyordu Borgna.

Ölümünden evvel yazdığı son metinlerinden biri olan Dostluk Üzerine’de Borgna, dünyayla ve başkalarıyla ilişki kurmamızı, bunu ileriye taşıyıp ölümsüzleştirmemizi sağlayan yakınlıkların izini sürerken hem uzmanlığını konuşturuyor hem de şairlere ve yazarlara kulak veriyor.

Borgna, dostluğun hayattaki en güzel ve parlak tecrübelerden biri olduğunu, kapsamının zamanla değişebildiğini söylüyor. Ona, fiziken yan yana olunmasa da “sonsuz bir diyalog” diyor. Dostluğun, kesintisizliği ve sessizliği söküp atan yanını vurguluyor: Güven, sevgi ve kırılganlık barındıran bir yaşam olayı anlamına geliyor dostluk. Beri yandan duyarlılık, nezaket, şefkat ve dayanışma diye nitelebilirken yaşamın ve ölmenin sırrına bizi yaklaştıran gözyaşını paylaşma manasına da sahip.

Borgna, dostluğa hem yaşam penceresinden hem de ruhsal açıdan bakıyor. Bu anlamda onun mucizevi bir yönünü anımsatıyor: Yan yana ve yalnızken çoğaltılabilmesi onu eşsiz kılıyor, daha da ötesi derinleştiriyor.

Eski Yunan filozoflarından günümüze kadar uzanan ve üzerine çok şey söylenen dostluğa dair düşünüp kalem oynatan Borgna, özellikle zamana atıf yapıyor: Dostlukların başlayıp geliştiğini ve belli dönemeçlerle farklılaştığını anımsatırken kadınlara bir parantez açıyor: “Kadınların dostlukları erkeklerinkinden daha kalıcıdır. Ergenlikte kuruldularsa kolay kolay sönmez, hiç tükenmeyen, evlilikten ve çocuklardan sonra da sürekli yanan lambalar gibidir. Yıldan yıla yenilenen, asla çoraklaşmayan, yakınlık-uzaklık döngüsünde ahenklerini koruyan dostluklardır bunlar. Yaştan değil de hastalıktan ya da hastalığın toplumsal ilişkilerde bıraktığı izlerden etkilenen dostluklardır.

Borgna, dostlukların zamanla aşka dönüştüğü durumları da hatırlatıyor. Bunun ruhsal ve duygusal yönünden bahsederken yine hayatın içinden, edebiyattan ve şiirden örneklerle yol alıyor. Aşka evrilse de evrilmese de dostluğun birkaç önemli yapı taşından oluştuğunun altını çiziyor: “Dostluk bellek ve umuttur, başkasına amade olmak ve gelen yardım çağrısına hemen cevap vermektir; dostluğun asli özelliği........

© Bianet