YABANIN KEÇİSİ

Güneş tüm haşmetiyle dünyayı kucaklayınca, ülkemde nasıl düşünürseniz düşünün yaz mevsimi gelmiş demektir. Okullar tatil olur, insanlar yazlıklara, tatil yerlerine, mesirelik alanlara kaçarlar toplu yaşamaktan sıkılarak.

Yaz mevsiminde bazı yemekleri yemek ağır gelirse bazı bünyelere, mevsim yaza dönmüşse bazı olayları görmeden, duymadan yaşamak, ciddi konulara, sıkı çalışmalara ara vermek de gerekebiliyor.

Bu bağlamda kısmen eğlendirici kısmen dinlenirken düşündürüp güldüren bir yazıyla tatil moduna katkı, dinlenen insanlara yardım babında bir şeyler paylaşayım istedim.

“ Son zamanlarda haber dinlemek benim gibi hassas ruhları rahatsız ediyor, bir taraf bakıyorsun iktidarı yalayanlar bir tarafa bakıyorsun doğru da söylese muhalefet diye adlandırılanlar. Hâlbuki medya halk yararına hizmet vermesi gereken, kimseye eyvallahı olmayan bağımsız, tarafsız yayın organı demek, ama maalesef ki maalesef…” diyor bir tanıdık ve haber dinlemediği için de kafasının rahat olduğunu söyleyip “Kelile ve Dimne”de anlatılanlar gibi rüyasında gördüğü bir olayı hatırında kaldığı kadarıyla anlattı. (Rüyadır, rüya ile amel edilmez.)

“Yok, yok.” der vezir Peşgelim. “Ben sana yaban keçisinin durumunu anlatayım der.” Ve söze başlar.

“Dağlar, uçsuz bucaksız girintili çıkıntılı, inleriyle mağaralarıyla, platolarıyla, ağacıyla taşıyla dağlar dağlar…

Dağlarda Allah’ın yaban keçileri, hayvanları çoktur.

Yaban keçisi tepelerden taşlardan atlaya zıplaya yaşarken bir gün uzakta kendine benzer mahlûklar görür.

Yaklaşınca kendi gibi keçiler ve koyunlardır o uzaktan gördükleri.

Eh tabi merak eder yaklaşır iyice yanlarına…

Ama etrafta tehlike olabilecek çoban köpekleri de vardır ki bu bir ağanın sürüsüdür ve başlarında da çoban vardır.

Çoban koyunları sevk ve idare etmektedir.

Köpekler de yardımcıları...

Mesela; çoban bağırır uzaktan,

‘Sürüü ileri marş!’

Sürü ileri gider…

Çoban geri dönüş emri verir, sürü geri döner…

Yaklaşır…

Selam sabah, hal hatır sorarlar, memleket ahvalinden bahisler açar sorular sorarlar. Sorarlar, ama sürünün koyunları keçileri bir tutuktur, tutuk tutuk konuşur çekinerek iki kelam ederler…

Pek anlam veremez yabanın keçisi…

Sağı solu kolaçan eder, köpekleri de kollar bir taraftan, yoksa maazallah…

Sebebini bulmaya çalışır bu tutukluğun…

‘Neden?’ der…

Konuşan yoktur ama bir koyun fısıltıyla;

‘Ne yapalım arkadaş, konuşanın başı ağrır, ya ertesi gün kaybolur postunu asarlar ağılın girişine, ya da kaybolur gider bir daha ne ses ne görüntü…’

Ürperir yabanın keçisi…

Bir iki daha deşeler.

‘Sizin der, bu yakınlarda bir ova alanınız vardı, oraya yusufçuklar, çelik kuşlar vs iner kalkardı, onu neden yakıp yıkıp talan ettiniz, pistlerini bozdunuz halbuki orası buraların en iyi ova........

© Başkent'te Karar