NASIL VE NEYLE MÜMKÜN?

Ey düşmanım, sen benim ifadem ve hızımsın

Gündüz geceye muhtaç, bana da sen lazımsın

Necip Fazıl Kısakürek

Memleketlerin ayakta durması, yıkılmaması, memleketi sahiplenenlerin taşıdığı, sahip oldukları değerlere, dinamiklere bağlıdır, bunlarla doğru orantılıdır. Sahip olunan dinamiklerdeki küçük bile olsa mevcut olan çürükler o memleketin akıbette çürüyüp çökmesine işarettir, ta ki o çürükler tedavi edilsin; tedavi edecek hazık hekimler ve deva olacak edviyeler toplumun genlerinde, iç dinamiklerinde bulunsun.

Hak batıl davasının çekişmesi ilk insanın dünyaya gelişiyle başlamıştır, o günden beri de katlanarak devam edegelmiştir.

Çölün en tenha yerinden kâinatı nurlandıran “Yetim” dünyaya geldiğinde ise en azgın dönemlerini yaşamaktadır insanlık.

O günlerden bugünlere tevarüs edegelen iyilik ve kötülük mücadelesini kah iyilik, insanlık kazanmış kah zulüm, karanlıklar kazanmıştır.

O “Yetim”in gayretleriyle altın devrini yaşayan insanlık, o dönemde de yalpalamış olsa da o hazık hekim olan “Kutlu Nebi”nin müdahalesiyle küçük sarsıntılarla atlatmış, onun gurubuyla da kötülükler adeta yarışmıştır birbiriyle.

Geniş İslam coğrafyası, içinden çıkan yiğitlerce o “Yetim”in izine çekilmeye çalışılsa da dâhili ve harici yarasa tıynetlerce engellenerek o hedeften saptırılmaya çalışılmıştır.

Bunları fark eden milletler daha doğrusu Müslüman ülkeler bu anti faaliyetleri uyarıcı kabul etmişler, bu kabul ediş milletin uyanmasını ve değerlerine sahip çıkmasını hızlandırmış, meflûç ve hatta ruhen ölü gibi ruhları canlandırmıştır.

Karanlıkları hâkim kılmak isteyenlerin, şatafatlı, büyülü, göz alıcı, aldatıcı, nefse hoş gelen argümanları, makamı, malı ayaklar altına sermesi, insanları riske atmış, bu manada değer ölçüleri........

© Başkent'te Karar