Türk sineması tarihinde, karakter olarak değilse de tipleme boyutunda çok sayıda avukata rastlamak mümkündür. Kadir İnanır, Melih Gülgen’in “Bedel”inde (1983) ve Halit Refiğ’in “Yarın Ağlayacağım”ında (1986) perdede avukat kimliğiyle boy gösterir örneğin. Ediz Hun, Mehmet Dinler’in “Söz Müdafanın”ında (1970), Göksel Arsoy, Mehmet Aslan’ın “Dost Bildiklerim”inde (1978), Cihan Ünal, Ömer Kavur’un “Körebe”sinde (1985), Gülşen Bubikoğlu, Osman Seden’in “Savunma”sında (1987), yeşil-kırmızı şeritli siyah cüppeleriyle çıkarlar karşımıza.
Örnekler çoğaltılabilirse de bu ve benzeri filmlerimizin ortak özelliği, çok sayıda hâkim ve savcı rolünü de dahil ederek, hukukun ve adliyenin gerçeklerinden uzaklıktır. Hiçbir “usule” uyulmaz bu filmlerde; avukatlar adeta birer karikatür gibidir, melodramatik unsurlar olmaktan öteye geçemezler.
Bu makûs talih ya da kısırdöngüden, Selman Nacar’ın “Tereddüt Çizgisi” filmiyle çıkıldığını söyleyebilirim. Hukuk mezunu bir yönetmen olarak Nacar, karar duruşmasında müvekkilini savunmak için çaba gösteren, yaşamın ve adliyenin gerçekleri içinde çırpınan Avukat Canan’ın öyküsü üzerinden ceza hukuku pratik........