Sanat Sunumu ve Eğitiminde Mekânın Önemi
Günümüzde sanatın toplumla kurduğu bağ, sadece üretilen eserlerin niteliğiyle değil, bu eserlerin üretildiği ve sergilendiği mekânlarla da şekillenmektedir. Sanat eğitimi veren kurumlar ile sanat eserlerinin sunulduğu binaların kendine özgü özelliklere sahip olması, estetik bir tercih olmanın ötesinde kültürel, pedagojik ve toplumsal bir zorunluluktur.
Sanat eğitimi ve sanat mekânları için özgünlükten söz ederken, yalnızca görsel farklılığı kastetmek de yeterli değildir. Bu özgünlük; işlevsellik, erişilebilirlik ve sürdürülebilirlik gibi unsurları da kapsamalıdır. Engelli bireylerin rahatça erişebildiği, farklı disiplinlere açık, atölye, sergi ve performans alanlarını bir arada düşünen mekânlar, çağdaş sanat anlayışının gereğidir.
Özgün sanat mekânları aynı zamanda kent kimliğinin oluşmasında da önemli rol oynar. Paris’teki Pompidou Merkezi, Bilbao’daki Guggenheim Müzesi ya da Berlin’deki müze adası, sadece sanat mekânı değil, bulundukları kentin simgesidir.
Budapeşte’de bulunan Franz Liszt Academy of Music, kendi başına bir üniversite olarak örgütlenmiş, tarihsel ve simgesel değeri yüksek özgün binasında eğitimini sürdüren bir kurumdur. Mekânların mimarisi, akustiği ve mekânsal kurgusu, doğrudan müzik eğitiminin ihtiyaçlarına göre tasarlanmış; eğitim ile mekân arasında ayrılmaz bir bağ........





















Toi Staff
Sabine Sterk
Gideon Levy
Penny S. Tee
Mark Travers Ph.d
John Nosta
Daniel Orenstein
Beth Kuhel