DEAŞ bahanesi niye sahnede?
ABD’nin geçen günlerde açıkladığı Ulusal Güvenlik Stratejisi çarpıcı ifadelerle doluydu. Belge, ABD’nin çöken hegemonyasının itirafı ve çok kutuplu dünyanın kabulü niteliğinde. Çin ile Rusya’ya karşı mücadelede söylem değişikliği, Avrupa’nın hedef gösterilmesi, Orta Doğu’nun öncelik olmaktan çıkarılması, Batı Yarımküre’ye odaklanma siyasetleri dikkat çekiyordu.
Trump Yönetimi’nin Biden Yönetimi’nden köklü kopuşunu ifade eden bu belge, kendi kıtasındaki hakimiyeti önceleyen Monreo Doktirini’ne benzetildi.
Fakat sahada, belge ile çelişen bilgiler ve zorluklar var. En önemlisi ABD Derin Devleti’nin tutumu. Küreselleşmeci siyasetlerde ısrarcılar.
Trump Yönetimi Ukrayna’da barışı hâlâ başarabilmiş değil.
Asya-Pasifik’te yeni sınamalarla karşı karşıya.
Doğu Akdeniz’de yığınağını kesmedi. ABD Büyükelçisi’nin ağzından “yeni bir düzenleme” ve “Türkiye-Yunanistan arasına köprü olma” siyasetlerini dile getirdi.
Hamas ve Hizbullah’ın silahsızlandırılmasında ısrarcı.
Yine ABD’nin 2026 Savunma Bütçesi, Strateji Belgesi’nin tam tersi. Yeni Savunma Bütçesi Ukrayna, Tayvan ve Filipinler’e 3 milyar dolara yakın yardım öngörüyor. Bütçede Suriye’ye ayrılan pay ise 357 milyon dolar. Terör örgütü SDG’nin maaşlarına zam yapılırken, bu kalem 65 milyon dolar olarak bütçeye yansıyor.
ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio, bu süreçte dikkat çeken bir açıklama yaptı. Rubio, “Dünyadaki tüm radikal İslamcı hareketler, Batı’yı genel olarak ama özellikle de Amerika Birleşik Devletleri’ni yeryüzündeki en büyük şer olarak görüyor.” dedi. Rubio “radikal İslam”ın tehdit ettiği iki gücü, ABD ve İsrail olarak nitelendirdi.
5 Aralık’taki yazımızda şöyle demiştik: “Bu Biden çizgisinin devamı ve PKK/PYD ile müttefiklik itirafı. Ayrıca bu açıklama Şara’ya da mesaj: ‘Ademimerkeziyeti kabul etmezsen İslamcı teröristler listesine girersin!’” (Nadir Temeloğlu, ABD bölgeden gidiyor mu bölgede........





















Toi Staff
Sabine Sterk
Penny S. Tee
Gideon Levy
Waka Ikeda
Grant Arthur Gochin
Daniel Orenstein