‘Her canlı ölümü tadacaktır’ ama nasıl?

Sevgili annemizin geçen haftaki vefatını bahane edip, toplumsal yaralarımızın en derini ve en acısından bahsetmek istiyorum bugün. Aslında bu yara, süratle yaşlanan bir dünyanın hemen her köşesinde büyük toplumsal sorunlara yol açan bir durum. O nedenle de çok ciddi olarak tahlil edilip siyasetler üretilmesi gerek.

Tüm mezarlıklarımızda giriş kapısının üzerinde “Her canlı ölümü tadacaktır.” yazması boşuna değil elbette. Çünkü tam da öyle bir dünyadayız. Gılgameş’ten beri ölümsüzlüğe çare aramakta insanoğlu. Bir türlü, doğmanın olduğu kadar, ölmenin de hayat çemberinin bir halkası olduğunu kabul edememenin zorluğundan bu durum.

Elbette ünlü Uruk kralı Gılgameş’e uğrayan ölümün, annemize ve de iki Oscar ödüllü Amerikalı aktör Gene Hackman’a uğramaması düşünülemezdi. Yine de insanın son yolculuğuna çıkış yöntemi ve hallerinin ne denli önemli olduğunu, Gene Hackman’ın ölümü ile anlamış olduk. Bu, “French Connection” ve “Unforgiven” gibi müthiş filmlerin ünlü oyuncusu Hackman, bu ünlülüğe hiç de yaraşmayan bir son ile hayata veda etmişti.

Geçtiğimiz şubat ayında, Gene Hackman ve eşi Betsy Arakawa’nın ölüm haberi duyulduğunda, toplumsal çürüme konusunda midemiz bulanmıştı. Bu, başlı başına son derece trajik bir hikâye, ancak kamuoyuna daha fazla bilgi yayıldıkça, kimsenin konuşmadığı bir şey daha vardı: Bu durum, her aile bakıcısının kabusunun gerçeğe dönüşmüş haliydi.

95 yasındaki ve ileri evre Alzheimer teşhisi konulduğu bildirilen Hackman, eşi ve aynı zamanda bakıcısı olan Arakawa’nın beklenmedik ölümünden yedi gün sonra, Santa Fe’deki evinde ölü bulundu. Resmi sebep kalp yetmezliğiydi, ancak gerçek çok daha yürek parçalayıcıydı: Ünlü aktör Gene Hackman, muhtemelen onu güvende tutan kişi aniden ortadan kaybolduğu için,........

© Aydınlık