Bu kitap tanıtma yazısı için bilgisayarın başına oturduğumda öğrendim Yarbay Gökhan Ünyeli’nin intiharını. Sözünü edeceğim kitapta anlatılanlardan çok farklı, çok uzak değil onun yaşadıkları da, geride bıraktığı mektupta işini kaybeden bir insanın trajedisini okuduk. Bir intihar mektubu değil de bir kurul elinden çıkmış, derslerle dolu bir bildiri metni gibiydi her satırı.
Hayatım çeşitli fakültelerde iyi bir yazının nasıl yazılacağını öğretmekle geçti. İyi yazmayı öğretmek çok zordur. Sırrını hâlâ tam çözemediğim bir işi öğretmek için yıllarımı verdim. İyi yazı yazanların beyninin içinde bir kurul vardır sanki, onlar her şeyi çok yönlü düşünürler, birkaç kişinin aklıyla ince ince düşünürler, birkaç kişinin aklıyla yazarlar. Tıpkı intihar eden Yarbay Gökhan Ünyeli gibi, tıpkı KHK’lı öğretmen Acun Karadağ gibi.
İşini kaybetmek çok zordur, sıradan bir olay değildir. Yüksek makamlarda oturanlar bunu çok iyi anlamalı. Birden işsiz kalmak, yalnız o kişiyi değil, ailesini, çoluğunu çocuğunu,en çok da çocuklarını etkiler.
Türkiye’nin zor ve iyi liselerinden birinde, Ankara Atatürk Lisesi’nde okudum. Menderes oğlunu TED’de değil bu lisede okuttu. Menderes’in oğlu bile bu lisede sınıfta kaldı. Böyle zor bir okulda ilk üç yıl sınıfın en başarılı dört beş öğrencisi içine girecek denli iyiydi derslerim. Ders kitabı da yazan Tarih öğretmenimiz Necmiye Öngör beni “Kaman Kaymakamı” diye severdi. Lise bire geçtiğimde bir otelde işçi olarak çalışan babam 1960 yazında işinden atıldı, aylarca iş bulamadı. Öğretmenlerinin “Kaman Kaymakamı” diye sevdiği çocuk da değişiverdi. Lise birinci sınıfta iki yıl üst üste sınıfta kaldı. “Kaman Kaymakamı” diye sevdikleri çocuğa, “Sen böyle olacak çocuk muydun?” dediler.
Babası annesi işten atılan çocuğun ne olacağı bilinmez.
Yarbay Gökhan........