Vedasız vedalar
Henüz üniversite öğrencisiyim o yıllar.
Mimarlığı sadece bir meslek değil,
tüm yaşama uyarlanabilen bir hayat tarzı gören,
rahmetli Prof. Dr. Atilla Yücel’in dersindeyiz.
Hepimizin çok sevdiği bir hoca.
Ders biter ama hocamızın yanından zor ayrılırdık.
O gün yine öyleydi, herkes etrafında.
Çantamı toparlamış sınıfın arka kapısından çıkarken,
“Güneş seninle bir şey konuşacağım odama bi uğra” diye sesleniverdi.
Projemle ilgili ilave bir şeyler söyleyecek diye düşündüm.
Çünkü öğrencilerine ders saatleri dışında da
vakit ayıran bir akademisyendi.
Meğer bambaşka bir sebeple beni odasına çağırmış.
Büyük bir medya grubunda çıkarılacak mimarlık dergisi için
eli kalem tutan,
röportaj yapabilecek,
mimarlık öğrencisi aranıyor,
rahmetli Atilla hocam da beni öneriyordu.
Halen düşünürüm,
yazmayı sevdiğimi nereden nasıl anlamıştı diye.
İyi bir akademisyen olmasının
en önemli sebeplerinden birisi
mesleki başarısı kadar
öğrencilerini iyi analiz edebiliyor olmasından da kaynaklıydı elbette.
İşte böylece başladı benim medya serüvenim.
Üst katta iki ufak........
© Aydınlık
