menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

BİR ŞİİR TAHLİLİ / VAKTİN DEM DÜŞLERİ

5 0
10.12.2025

Bir ben miyim dağılan vecd içinde mecelsiz

Bu esrik akşamların iksirini sunmaya

Bu mevcudat içinde bir tek aşk var ecelsiz

O da meylini vermez kadehe dokunmaya

İç içe bin bir yoldan insan kendine yürür

Sevide pervanedir vesvesede düşünür

Fecrin coğrafyasında curuf tüm haritalar

Sualler kitabının sonu sıfır görünür

Sıfır en büyük sayı sıfır en yüce boşluk

Sıfır ben duygusundan bize kalan sarhoşluk

Kan bağları çözüldü eskidi din bağları

Gök ekinli yurdumda kinse birkaç vuruşluk

Vaktin dem düşleridir söz söze ulanacak

Annemi öpeceğim ağzıma kum dolacak

Gizini çözmek için ömrümü vereceğim

Kum toprağa dönüşüp alnıma dokunaca

Vaktin Dem Düşleri”, Ahmet Turan Kul'un yazmış olduğu alegorik bir şiir. Turan Kul’un Şiirinde insan, mekân ve zaman, metafizik bir sorgulamanın iç içe geçmiş halkaları hâlinde karşımıza çıkar. Şiirin ilk dizesindeki “Bir ben miyim dağılan vecd içinde mecelsiz” ifadesi, öznenin hem kendi iç mekânında, hem de dış dünyada tutunaksız kalışını gösterir. “Vecd” kelimesi tasavvufî esrimeyi, “dağılan” sıfatı bu esrimenin bütünlükten uzak, parçalanmış hâlini, “mecelsiz” oluş ise , insanın artık bir “meclis”e, yani sahici bir topluluğa, aidiyet zeminine sahip olmadığını ima eder. Esrik akşamlar, fecrin coğrafyası, gök ekinli yurt, kum ve toprak imgeleri; şiirin mekânını yalnızca fiziksel bir yer olmaktan çıkarır, varoluşun sahnesi hâline getirir. Zaman ise, akşamdan fecre, “vaktin dem düşleri”ne ve “ömrümü vereceğim” sözlerine kadar, dağınık kronolojiden çok yoğunlaşmış, kaderî anlardan oluşur. Mekân ve zaman, böylelikle, Schopenhauer’in dünyayı “irade ve tasarım” (irade ve temsil) olarak kavrayışına paralel biçimde, iradenin kendini gösterdiği ve sonunda tükendiği bir sahneye dönüşür; bu sahnede yürüyen insan, “İç içe bin bir yoldan insan kendine yürür” dizesinde dile geldiği gibi, dışarıya değil, sürekli kendine yönelen bir yolcudur.

Şiirin merkezinde yer alan bu “kendine yürüyen insan” tasavvuru, bir yandan Nietzsche’nin “üst insan”ına, diğer yandan Schopenhauer’in “irade” kavramına doğru açılır. Nietzsche açısından bakıldığında, “Kan bağları çözüldü eskidi din bağları” dizesi, insanın kendini sürü ahlâkından, hazır gelen değerlerden kurtarmaya başladığı eşiği işaret eder: Kan ve din bağları çözülürken, insan, kendi değerlerini kendisi koyacak bir varlık olma yolunda yalnızlaşır. Fakat aynı süreç, Schopenhauer’in gözünden bakıldığında, iradenin uğradığı derin bir hayal kırıklığı olarak da okunabilir. Schopenhauer’e göre dünya, kör ve doyumsuz bir “yaşama iradesi”nin dışa vurumudur; insan da bu iradenin en yoğun ifadesi olduğu için bitmeyen arzular, doyumsuzluklar, acılar içinde yaşar. Şiirde kan ve din bağlarının çözülmesi, yalnızca toplumsal örgülerin dağılması değil, iradenin uzun süre tutunduğu gelenek, soy, kutsal bağlar gibi “temsillerin” geçerliliğini yitirmesidir. Haritaların “curuf”a dönüşmesi, “Fecrin coğrafyasında curuf tüm haritalar” dizesinde görüldüğü gibi, hem mekânsal hem zihinsel ve tarihsel haritaların birer artık........

© Antalya Son Haber