CAM KENARI…
İnsanların herhangi bir yerde karşılaşmaları gerçekten beklenmeyen, önceden planlanmamış sıradan bir tesadüf müdür?
Yoksa belirli bir kesişmenin anlam taşıyan bir rastlantısı mı?
Ya da tüm bunların ötesinde, idrak sınırlarımızı aşan; insani duyularla hissedip kavrayamayacağımız bir “hikmetin” anlam örgüsü içinde yer alan derin bir sebebe mi dayanır?
İnsanların bu karşılaşmaları, çoğu zaman hayatın sıradan ve olağan akışı içinde; bir cadde üzerinde, bir kitapçı rafının önünde, bir hastane koridorunda, bir alışveriş merkezinde, bir panel, toplantı veya konferansta, bir sinema ya da tiyatro salonunda yahut hiç beklenmeyen bir yol ayrımında gerçekleşmiş gibi görünür. Ancak biz, o anı çoğu kez basitçe “hoş yahut nahoş bir tesadüf” olarak nitelendirip geçiştiririz.
Oysa kimi zaman “tesadüf” dediğimiz bu anlar, karşımıza hiç tanımadığımız ve ilk kez karşılaştığımız öyle insanlar çıkarır ki; onları gördüğümüz ilk anda, sanki çok eskiden beri tanıyormuşuz gibi derin ve açıklaması güç bir aşinalık hissine kapılırız.
Geçmişten gelen, köklü bir yakınlık hissi uyandıran bu duygu; aynı coğrafyayı, aynı toprağı, aynı kültürü, aynı ideolojiyi, aynı düşünceyi, aynı fikri, aynı inancı ve belki de aynı yaşam tarzını paylaşıyor olmanın ortak dilidir aslında. Tıpkı aynı ayak izlerinde yürümek, aynı tarlada çapa yapmak, aynı harmanda buluşmak, aynı topraklarda büyümek, aynı güneşin altında yanmak, aynı rüzgârla serinlemek, aynı ayazda üşümek ve aynı sofrada ekmeği bölüşmek gibi…
İşte bütün bu mahalli ve yerel referanslarla milli, manevi ve ideolojik kodlar, insanların daha ilk karşılaşma ve tanışmalarında onları birbirlerine yakınlaştıran görünmez bir bağ örer.
Sahteliğin, yapaylığın ve samimiyetsizliğin bulunmadığı; sadakatle ve güçlü bağlarla kurulan dostluklar ile ortak ilgi alanları, ortak yakın çevre, gündelik hayat pratikleri ve bir arada bulunma sebepleri üzerinden şekillenen arkadaşlıklar; yalnızca birlikte geçirilen hoş vakitlerin, paylaşılan acıların, hüzünlerin, sevinçlerin ve biriktirilen güzel anıların toplamı değildir.
Bütün bu ilişkiler, insanı kimi zaman inciten kırgınlıkların, belirli bir mesafenin konulduğu dargınlıkların, duygusal kopuşların yaşandığı küslüklerin, kalbi yoran münakaşa ve tartışmaların ve fakat aynı zamanda sabır ve tahammül kapasitesinin de ölçüldüğü derin bir sınav alanıdır.
***
Çok da uzak sayılmayacak geçmişte, anlamını bugün daha iyi kavradığım böyle bir tevafukla karşılaştım. Çok önem verdiğim bir sivil toplum kuruluşunun genel kurulunun ardından, daha önce hiç tanımadığım bir zatın tebrik amacıyla gerçekleştirdiği ziyarette yaptığımız selamlaşma, sanki aynı coğrafyanın, aynı toprağın, aynı kültürel değerlerin izlerini paylaşıyormuşuz, sanki uzun yıllardır tanışıyormuşuz gibi, bende benzer bir hissiyat ve derin bir tanıdıklık duygusu uyandırdı.
Adına ister tevafuk, ister tesadüf, isterse rastlantı diyelim… Aynı kökten gelen ortak kodlar, bizi aynı idealin, aynı düşüncenin, aynı ağacının dalları altında ve aynı ateşin ocak başında bir araya getirmişti.
Tanışıklığımızın ilerleyen zamanlarında, gerek telefonla gerekse yüz yüze görüşmelerimizde, geleceğe dair planlarından bahseder; iyi bir üniversitede çalışmayı, öğrencilere, topluma, vatana ve millete faydalı olmayı arzuladığını anlatırdı.
Sanırım bir ikindi vaktiydi… Şehir merkezinin en hareketli caddelerinden birinde kalabalığın arasında yürürken, yorulmuş, oturup çay içip, dinlenebileceğimiz sakin bir yer arıyorduk. Gün, keyifli başlamıştı. Konuşmalarıyla dışa vurduğu kalbi duyguları, söylediği sözler, kurduğu cümleler, duygusal ve zihinsel tepkisini ele veren mimikleri, elleri, kolları ve başıyla oluşturduğu jestleri, onu ve iç dünyasını daha yakından tanımamı, davranışlarının ardındaki niyeti daha doğru okumamı kolaylaştırıyordu. Yazın yakıcı sıcağında dondurma yemeyi çok sevdiğini sık sık söylemesi, onun içindeki çocukluğu saklamayan doğal ve candan bir insan olduğunu hissettiriyordu. Açtığı telefonların çoğunda, “Dondurma ve künefe ısmarlayacaksan geliyorum” diye takılır; o cümleyi her duyduğumda zihnimde, bir ikindi vakti, Kadirli’nin Köprübaşında, Uzun........© Antalya Son Haber





















Toi Staff
Penny S. Tee
Sabine Sterk
Gideon Levy
John Nosta
Mark Travers Ph.d
Gilles Touboul
Daniel Orenstein