17 Ağustos 1999'dan bugüne neler değişti ve şu an ne yapmalıyız?
Jeofizik mühendisliği bölümünü bitireli 1 yıl olmuştu ancak depremin olma ihtimali ve binlerce insanın yok olma ihtimalinin ciddiye alınmaması beni çok öfkelendiriyordu. Jeofizikçiler gelecek felaketi biliyor olmanın manevi huzursuzluğuyla her fırsatta insanları, belediyeleri, bakanlığı uyarmalarına rağmen kimse durumun ciddiyetinden vazife çıkarmak istemiyordu…
Kumburgaz’da yazlıkta geçirdiğimiz sıcak bir günün ardından akşama eve dönmüştük. Hava çok sıcak olduğundan bir türlü uyku tutmamıştı. Gece saat 03.02’de depremin ilk habercisi olan P dalgalarının binaya ulaşmasını hemen fark ettim yataktan fırlayıp karanlıkta avizeye baktığımda hafif sallandığını gördüm sonra derinden bir uğultu sesi gelmeye başladı. Binanın tüm demirleri adeta yerinden fışkırmamak için betonla pazarlık etmeye başlamıştı. Uğultunun şiddeti, binayı yıkmak isteyen depremin enerjisiyle birlikte artıp azalıyordu. Ellerimi evin kolonlarından birinin üzerine koyarak enerjinin büyüklüğünü anlamaya çalıştığım sırada adete ellerimi elektrik çarpmışçasına bir refleksle geri çektim. İşte beklediğimiz deprem gelmişti. Ne yapacağımı şaşırmış halde paniğe kapılmıştım. O an çöküp kapanmak ve tutunmak aklıma gelmiyor binanın ne zaman yıkılacağını düşünüyordum. Bir refleksle eşimi ve küçük oğlumu alıp masanın altına çöktüğümüzü hatırlıyorum. İçimdeki........
© Analiz
visit website