İnovasyon da simbiyotik yaşam |
Hepimiz değişimin kaçınılmaz olduğunu biliyoruz, ancak "nasıl" sorusunda tıkanıyoruz. Bu hafta, o tıkanıklığın asıl nedenine, yani teknolojiden ziyade insan ve kültür psikolojisine; madalyonun görünmeyen yüzüne bakmak istiyorum.
Kurum içi inovasyon (Intrapreneurship) dendiğinde, yönetim kurullarının gözünde genellikle tek bir başarı metriği canlanır: "Buradan milyar dolarlık yeni bir şirket (Spin-off) çıkar mı?"
Bu, oldukça pragmatik ama bir o kadar da sığ bir bakış açısıdır.
Çünkü bir kurumun inovasyon yolculuğuna çıkması, sadece sonucunda elmas bulmak için yapılan bir kazı değildir. Bu yolculuk, kurumun kendi madenine inme cesaretidir. Madencilikte çok temel bir kural vardır: Derine indikçe basınç artar, oksijen azalır ve şartlar zorlaşır. Ancak yerin jeolojik yapısını, katmanlarını ve potansiyelini sadece o tünelleri açanlar bilir.
Bir şirket inovasyon kaslarını çalıştırmaya başladığında, ortaya ticari bir ürün çıkmasa bile; organizasyonel çeviklik, belirsizlikle başa çıkma yeteneği ve başarısızlıktan ders çıkarma kültürü kazanır. Bu "görünmez varlıklar" (intangible assets), bilançodaki nakit akışından çok daha değerlidir. Çünkü nakit bir gün biter, ama kriz anında ayakta kalmanızı sağlayan o kültürel kas hafızasıdır.
Ancak bu madene inmeye karar verdiğimizde, karşımıza kurumsal dünyanın en kadim paradoksu çıkar:........