İsrail'in Eurovision'a katılımı: Avrupa'nın çifte standardı |
İslam ve Küresel İlişkiler Merkezinden (CIGA) Kıdemli Araştırmacı Ramzy Baroud ve The Palestine Chronicle’ın Genel Yayın Yönetmeni Romana Rubeo, İsrail'in 2026 Eurovision Şarkı Yarışması'na dahil edilmesi etrafında büyüyen tartışmaları ve Avrupa'nın çifte standardını AA Analiz için kaleme aldı.
***
"İkiyüzlülük" kelimesi en kolay başvurulan tanım olsa da İsrail'in 2026 Eurovision Şarkı Yarışması'na kabul edilmesini [1] tarif etmeye en uygun kelime değil. Modern tarihin en korkunç soykırımlarından birini işlemiş bir ülkenin, kültür, sanat ve müziğin merkeziymiş gibi yüceltilmesini nasıl açıklayacağımızı karşılayacak başka kavramlar bulmak gerekiyor. "Suç ortaklığı" buna bir alternatif olabilir ancak bu bile Batı'nın Filistin halkına karşı işlenen Gazze soykırımını [2] aklama ve üzerini örtme konusundaki ısrarını yine de tam olarak açıklamıyor.
İsrail'in yarışmaya kabul edilmesini protesto edenlerin birçoğu, dünya genelinde genellikle on milyonlarca izleyiciye ulaşan Eurovision'da, Rusya'nın Şubat 2022'de Ukrayna'yı işgal etmesinden yalnızca 36 saat sonra [3] yarışmadan çıkarıldığını hatırlatıyor. Dahası, mesele Eurovision'la sınırlı değil. Moskova'ya siyasetten ekonomiye, spordan kültüre kadar hemen her alanda binlerce yaptırım uygulandı. Bugün bile, bu binlerce yaptırımın [4] ardından Avrupalı yetkililer yeni yaptırımları tartışmayı ya da devreye sokmayı sürdürüyor. Avrupa, Rusya'yı veya kendi siyasi yörüngesinin dışında kalan herhangi bir ülkeyi cezalandırma konusunda hiçbir zaman "yeterli" demiyor.
Peki İsrail bir Avrupa ülkesi mi? Bu soruya yanıt verebilmek için, genel olarak İsrail ile Batı arasındaki, özel olarak da İsrail ile Avrupa arasındaki kötü niyetli ilişkiyi gerçekten kavramak gerekiyor. İsrail, Avrupa'nın bir uzantısı, Batı emperyalizmi ve sömürgeciliğinin çirkin bir ürünü. Yerleşimci sömürgeciliğin [5] en vahşi biçimi. Öyle ki yerlilere, Batılıların ve sözde üstün kültürlerinin hizmetinde, aşağı bir konumda yer alma hakkı bile tanınmıyor. İsrail'in yerleşimci sömürgeci modelinde hedef Filistinlilerin ortadan kaldırılması. Filistin'deki Siyonist projenin baş mimarı ve İsrail'in ilk Başbakanı David Ben Gurion'un, "Araplar gitmeli" [6] ya da "Arapları sürmeliyiz" [7] derken, bunun gerçekleşmesi için savaş gibi elverişli bir anın kollanması gerektiğini vurgulaması bu mantığı açıkça gösteriyor.
Ama tartışma uğruna varsayalım ki Batı geçmişte, İsrail'in demokrasi, eşitlik ve medeniyet........